Hukuk Sözlüğü
İçindekiler
- 1 A Harfi İle Başlayan Terimler
- 2 B Harfi İle Başlayan Terimler
- 3 C Harfi İle Başlayan Terimler
- 4 Ç Harfi İle Başlayan Terimler
- 5 D Harfi İle Başlayan Terimler
- 6 E Harfi İle Başlayan Terimler
- 7 F Harfi İle Başlayan Terimler
- 8 G Harfi İle Başlayan Terimler
- 9 H Harfi İle Başlayan Terimler
- 10 I Harfi İle Başlayan Terimler
- 11 İ Harfi İle Başlayan Terimler
- 12 K Harfi İle Başlayan Terimler
- 13 M Harfi İle Başlayan Terimler
- 14 N Harfi İle Başlayan Terimler
- 15 O Harfi İle Başlayan Terimler
- 16 Ö Harfi İle Başlayan Terimler
- 17 P Harfi İle Başlayan Terimler
- 18 R Harfi İle Başlayan Terimler
- 19 S Harfi İle Başlayan Terimler
- 20 Ş Harfi İle Başlayan Terimler
- 21 T Harfi İle Başlayan Terimler
- 22 U Harfi İle Başlayan Terimler
- 23 Ü Harfi İle Başlayan Terimler
- 24 V Harfi İle Başlayan Terimler
- 25 Y Harfi İle Başlayan Terimler
- 26 Z Harfi İle Başlayan Terimler
- 27 Hukuki Kısaltmalar ve Açıklamaları
A Harfi İle Başlayan Terimler
Ab-nak : Sulu, ıslak, nemli
Abonman Sözleşmeleri : Tüketicinin, belirli bir mal veya hizmeti sürekli veya düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan sözleşmeler
Abrama : Deniz taşıtlarını yönetme
Acar : Atılgan, gözü pek, yiğit, kabadayı, yılmaz, kabına sığmaz, güçlü, becelikli
Acele İtiraz : Mahkemece verilmiş bir kararın tefhim veya tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde yapılması gereken, genellikle kararı veren mahkemenin üst mahkemesine yapılan ve kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür.
Acenta : Ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle
Acir : Kiraya veren kimse
Aciz : Ödeme güçsüzlüğü.
Aciz Vesikası : Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika (İİK 143)
Acizlik Def’i : Borçlunun içine düştüğü acizlik durumunda borcunu ödemeyeceği hususunda ileri sürdüğü bir çeşit savunma, defi.
Açık Artırma : Bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi.
Açık Boşluk : Somut olaya uygulanacak hükmün yasada yer almamasıdır. Kanunun soruna yanıt verememesi durumudur.
Ada : Çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası.
Âdab : Edeb’in çoğuludur. Terbiye, güzel ahlak, iyi davranış. Usul, Erkan, Tarz
Adâd : Adetler; sayılar
Adalet : Haklılık; hakka uygunluk
Adavet : Düşmanlık
Addetmek : Saymak
Aded-i Müretteb : Tamsayı
Adem-i İfâ : Yapmamak; yerine getirmemek; borcu ödememek
Adem-i İfa : Yapmamamak,yerine getirmemek,borcu ödememek
Adem-i İştirak : Katılmamak
Adem-i Lüzum : Klasik fıkıh doktrininde akdin bağlayıcı olmaması (adem-i lüzûm) durumu genelde iki biçimde söz konusu edilmektedir. Birincisi, yapısı itibariyle bağlayıcı olan bir akdin bir sebeple bu bağlayıcılık niteliğini kazanamaması, diğeri akdin amacı ve yapısı itibariyle bağlayıcı olmamasıdır.
Ademi Merkeziyet : Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş. Adem-i merkeziyet, “merkezin yokluğu” manasına gelir.
Adem-i Selahiyet : Yetkisizlik
Adem-i Te’diye : Vadesi geldiği halde ödememek
Adem-i Vüsuk : Gercek olmamak
Âdi Kefalet : Borçlar kanununda esas olan adi kefalet sözleşmeleridir. Adi kefalet sözleşmelerinde esas olan, alacaklının öncelikle esas borçluya takip yapmasıdır. Bu takip sonucunda borcun karşılığı alınamazsa kefile gidilmektedir.
Adi kira : Kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme.
Adi Şirket : Iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık.
Adiyen Darp : Her zamanki gibi. Adice. Fevkalade olmayarak.
Adli : adaletle ilgili demektir. adalet teşkilatı bünyesinde anlamına da gelir.
Adlî Kaza : Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı
Adli Muayine : Olayı saptamak ve delil, iz, eser ve emare bulmak amacı ile yapılan işlemdir.
Adlî Müzaharet : Adli yardım
Adli Olgu : Ceza Kanununda tanımlanmış olan suçları işleyerek veya işlenmiş olan herhangi bir suçtan etkilenerek hastaneye başvuran kişiler olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir durum yaşandığında bu durum ‘adli olgu’ olarak nitelendirilir ve polisin haberi yoksa polise haber verilir. Bu kişilerin, tedavi süreçleri boyunca polis ya da asker tarafından tedavi sürecinin takip edilmesi gerekebilmektedir.
Adli Para Cezası : Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesidir
Adli Psikolog : Hukuksal sorunlar ve süreçlere psikolojik öğeleri de içeren bir genişlikte bakarak hukuksal alanın adil, etkin ve insan haklarına uygun sonuçlara kavuşmasını sağlamaya çalışan bilim adamı.
Adli Tabip : Gerektiğinde mahkemelere bilirkişi olarak rapor veren, adli tıpta görevli doktor.
Adli Tıp Kurumu : Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak, adli tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adli birim alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bunlara ilişkin eğitim programları uygulamakla yükümlü olan kurumdur.
Adli Yargı : Toplum içerisinde bireylerin hukukî ihtilaflarını çözmek için oluşturulmuş genel bir yargı sistemi olup, Anayasa ve idari yargının görevleri arasına girmeyen uyuşmazlıklara adli yargıda bakılmaktadır.
Adli Zabıta : Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti.
Adüvv : Düşman, hasım
Affectio Societatis : Ortaklık amacını eylemli olarak gerçekleştirme” diğer bir ifadeyle ortak sıfatıyla “bilfiil” ortaklık amacına hizmet etmek/emek vermek anlamındaki latince hukuk deyimi.
Agoni : can çekişme hali
Agreman : Devletler diğer devletlere gönderecekleri temsilciler için önceden o devletçe kabul edilir olup olmayacaklarını (persona grada) sorma işlemi. Buna agreman istemek denir. Karşı devlet o kimseyi kabul edince, sonradan tayinine itiraz edemez.
Ağır Ceza Mahkemesi : Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık, hileli iflâs suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ve Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir
Ağlep : Kuvvetli, Büyük.
Ahar : Başkası; üçüncü kişi; yabancı
Ahde vefa : Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık
Aheste : Yavaş, ağır
Âhir : Son; sondaki; en son; en sondaki
Ahit : Söz verme
Ahiz : Kabul etme
Ahkam : Hükümler
Ahkâmı Huzuriyye : Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri
Ahkâmı Mahsusa : Özel hükümler
Ahkâmı Müteferia : Ayrıntılı hükümler
Ahkâmı Mütehalife : Aykırı değişik hükümler
Ahkam-ı Şahsiye : Şahsın kendisini alakalandıran hükümler.
Ahvâl : Durumlar; haller; vaziyetler
Ahval-i Şahsiye : Hakiki şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki hallerdir : Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, tabii bir çocuğu tanıma, ölüm vakıaları gibi
Ahz : Almak
Ahzukabz : Bir miktar meblağın elden tesellüm edilmesi veya o miktar meblağın kasa hesabına kaydı
Aile Hukuku : Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır.
Aile Mahkemesi : 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısım hariç olmak üzere ikinci kitabı ile 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler, 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi yanında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasada öngörülen tedbir kararlarını almak, ayrıca diğer yasaların verdiği görevleri yapmakla görevli mahkemedir
Aile Şirketi : Bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık.
Aile Yurdu : Bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri.
Akabinde : Arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından Örnek: Kulağı iki kesik tırnak kıskacına aldıktan sonra başı şiddetle sağa sola sarsar, akabinde yanaklarda patlayan iki şimşek alevi gözlerden çıkar.
Akamet : Neticesizlik, kısırlık, sonuç alınmama.
Akar : Taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler
Akârât : Gelir sağlayan mallar, gayrimenkuller
Akarâtı Mevkufe : Vakfedilmiş, gelir getiren mallar
Akdem : Önce, daha evvel
Akdes : En mukaddes
Akdetmek : Sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak
Akd-i Mebhusünanh : Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i Mezbur : Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i Muvazaa : Karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i Sahih : Geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme
Âkideyn : Her akitte akdi yapan iki taraf
Akideyn : Her akitte, akti yapan iki taraf
Âkidîn : Sözleşenler; sözleşme yapanlar
Akîm : Kısır, verimsiz, başarısız, sonuçsuz.
Âkit : Bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan
Akord Ücret : Parça başına hesaplanan ücret
Akreditasyon : Bir kişi veya kurumu resmi olarak tanıma, kabul etme ve onaylama eylemi
Aktif : Vergi Hukuku ve Muhasebe dilinde aktif: bilançonun, para ve nesne mevcudunu, alackaları ve mameleke dahil diğer kıymetlerin sıralandığı taraftır.
Aktüer : Aktüer, bir olayın ihtimalini ve mali sonuçlarını değerlendirmek için istatistiksel teknikleri ve matematiksel becerileri kullanan kişiye verilen mesleki unvandır.
Alâ : Çok iyi
Alâhilâf’ül-kanun : Kanun hilafına; yasaya aykırı olarak
Alâik : Alakalar
Alâkadar : Ilgili; ilişkili
Âlâm : Elemler, kederler, üzüntüler
Alât : Aletler; araçlar
Aledderecat : Sırasıyla; derecesine göre
Alel Usul : Yöntemine uygun olarak
Alelhesap : Hesaplaşmak üzere; hesaba sayarak; sayışılmak üzere; doğan kârdan bir bölümünün ileride tamamı üzerinde hesaplatılmak üzere önceden ödenmesi
Ale-l-ıtlak : Genel olarak; rasgele; bir sınır ile bağlı olmayarak
Alelıtlak : Yetkisi ve sorumluluğu çok olan. Herkesin yararlanabileceği (yer, nesne).
Ale-l-umûm : Genel olarak; umumi bir biçimde; bütün
Alelusul : Usulüne uygun;
Âlemsümul : Dünya çağında
Aleniyet : Açıklık
Alettakrib : Takriben; yaklaşık olarak
Aleyh : Karşı, karşıt
Alındı : Makbuz
Âlicenab : Yüksek ahlaklı
Âlikadr : Kıymeti yüksek
Alil : Hasta, sakat
Alivre Satış : Satıcının bir malı belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmesidir. Henüz yetşmemiş mahsul alivre satılabilir. Bu terim genel olarak tarladaki mahsul ve ağaçtaki meyveler için kullanılır.
Alonj : Ticari bir senet üzerinde ciroların veya sair muamelelerin çoğalması dolayısıyla o senede eklenen kağıt.
Alt İşveren : Bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar
Âlude : Bulaşmış, karışmış
Amade : Bir işi yapmaya hazır; hazırlanmış
Amel : Iş; edim; fiil
Amele : Işçi; emekçi, ırgat
Amelî : Işe dayanan; iş üstünde; tatbikî; pratik; uygulamalı
Amenajman : Doğal kaynakların işletilmesi
Âmil : Yapan; etken; etmen; sebep; faktör
Âmir : Emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten
Âmm : Genel; umumi; herkese ait
Amme : Kamu
Âmme Hükmî Şahsiyeti : Kamu tüzel kişiliği
Amme İntizamı : Kamu düzeni
Ampirik : Deneye dayalı.
Anagayrimenkul : Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü.
Anasır : Unsur
Anayapı : Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı.
Anayasa : Örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen, yasa sıralamasında en önde gelen yasa.
Anayasa Mahkemesi: Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç tüzüğü’ nün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetleyen mahkemedir
Angaje : Sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı
Ani edim : Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim
Ânif’ül-beyan : Az önce beyan olunan, bildirilen
Anmuhakemetin : Muhakeme yaparak; yargılama yoluyla
Antant Kalma : Bir konuda mutabık kalma, uzlaşmaya varma.
Antoloji : Yazınsal ürünlerden güzel parçalar seçilerek oluşturulan ve türlü yöntemlere göre düzenlenen yapıt.
Antrepo : Gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar
Anud : Çok inatçı
Aplikasyon : Yer tesbiti, tescilli haritalardaki parsel köşe noktalarının zeminde yeniden belirtilmesidir.
Apostille : 5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi hükümleri uyarınca, kararda imzası olan hakimin, o yargı yerinde yetkili ve görevli olduğunu gösterir tasdik şerhi.
Appel : İstinaf
Âra : Reyler; oylar
Arabuluculuk : Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini ifade eder
Arazi : Genellikle, üzerinde yerleşim yeri bulunmayan, ekilebilen ya da boş toprak.
Arazi Mahlule : Mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye
Arazi-i Emiriyye : Beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi
Arâzi-i Haraciyye : Haraca bağlı arazi;
Arâzi-i Memlûke : Mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler
Arâzi-i Metrûke : Halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi
Arâzi-i Mevât : Hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık, pırnallık gibi yerler
Arazi-i Mevkufe : Geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi
Arâzi-i Mezrû’a : Ekilen arazi
Arazi-i Miriye : Devlete ait arazi
Arâzi-i Öşriye : Ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi
Arâzi-i Selîha : Çıplak arazi
Argüman : Delil, Kanıt, Dayanak, Tez, Sav
Arızî : Gelip geçici olan,eğreti,sonradan gelen
Âri : Boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz
Ârif : Anlayışlı, sezgili
Ariyet : Menkul ve muayyen bir malın karşılıksız olarak kullandırılmasının başka bir şahsa bırakılmasını ve kullanıldıktan sonra geri verilmesini tazammun eden akit(BK: 299 vd.)
Âriyet : Ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi
Âriyeten : Emaneten
Arîz ve Amîk : Genişlik ve derinliğine; enine boyuna;
Arizi : Geçici,sonradan gelen
Arsa : Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası.
Arsa Payı : Kat mülkiyetinde arsanın, kanunda belirtilen esasa göre bağımsız bölümlere ayrılan ortak mülkiyet payı.
Arşiv : belgelik, her türlü belgenin saklanıp muhafaza edildigi yer
Arz : Sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe)
Arzuhal : Dilekçe
Asgari : En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük
Asgarî : En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük
Ashab-ı İntikal : Verasetin geçişinde hak sahipleri
Asli : birincil,temel olarak alınan
Asliye Ceza Mahkemesi: Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza hâkimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere bakan mahkemedir
Asliye Hukuk Mahkemesi : Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda aksine bir düzenleme bulunmadıkça görevli olan mahkemedir
Asliye Ticaret Mahkemesi : Dava konusunun değerine veya miktarına bakılmaksızın ticari davalara ve ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli özel bir mahkemedir
Asrî : Zamana uygun; çağdaş; modern
Aşikar : Bsbelli olan, ortada olan, gizli olmayan
Atalet : 1. Devinimsizlik, tembellik, çalışmadan oturma, gevşeklik, uyuşukluk. 2. İşsiz kalma, işsizlik
Ateh : Bunama; bunaklık
Atıf : Yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma
Atıfet : İyilik, bağış, kayra, lütuf, ihsan, inayet
Âtî : Gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal
Atipik : Örnek dışı Düzensiz, değişik, değişken, tipik olmayan, herhangi bir grup içerisinde değerlendirilemeyen.
Aval : Bonoya imza atarak sorumluluk altına girmiş kişiler lehine verilen bir tür kefalettir.
Avalist : Kefil Aval veren kimse.
Avans : Alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik
Avârız : Kazalar; belâlar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller
Avdet : Dönüş; geri gelme; dönme
Ayn : Para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri
Aynî : Mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen
Ayni Haklar : Eşya üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar.
Ayrık : Müstesna, kural dışı, ayrı tutulan, diğerlerine benzemeyen, ayrıcalı.
Âzâ : Uzuvlar; üyeler; organlar
Âzâde : Serbest; hür; özgür
Azamî : En çok; en büyük; en yüksek
Azınlık Hükümeti : Parlamenter sistemlerde, parlamentoda çoğunluğu olmayan bir partinin, öbür parti ya da partilerin hükümete fiilen katılmadan dışarıdan destek vermesiyle oluşturduğu hükümet biçimi.
Azil : Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması
Azimet : Gidiş; yola çıkma
Azletmek : Bir kişiyi görevden almak, çıkarmak
B Harfi İle Başlayan Terimler
Bâ Tapu : Tapulu; tapu ile tasarruf olunan
Bâb : Kapı
Ba’dehû : Daha sonra
Bâ’de’l-isticar : Kira sözleşmesinden sonra
Bâ’de’l-istirdad : Geri aldıktan sonra
Bâdî olmak : Sebep olmak
Badire : Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum
Bağımsız Bölüm : Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, ana gayrimenkulun ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya müsait bağımsız mülkiyete konu olabilen bölümleri.
Bağıt : Akit
Bâhir : Belli; besbelli; açık; apaçık
Bahri : Denize ait
Bâ-husus : Hele; özellikle; üstelik
Baîd : Uzak; ırak
Bâîs Olmak : Sebep olmak; göndermek; gerektirmek
Baki : Sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran
Bakiye : Artan
Bâlâ : Yukarı; yüksek; üst; yüce
Bâligân-mâbelâğ : Ziyadesiyle; bol bol
Baliğ : Eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin;
Balotaj : Bir şeçimde adaylardan hiçbirinin kanunun gerekli gördüğü oyu alamamış olması nedeniyle seçim kimsenin kazanamamış olma hali, bu şekilde seçimin sonuçsuz kalma hali
Bariz : Açık; göze çarpan; belirgin
Basiret : Doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü
Basiretli Tacir : tacirin genel ahlak kurallarına göre davranması gerektiğini ifade eder.
Basiretsiz : Gerçekleri görebilmekten uzak, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağgörüsüz.
Başka Birimden Aktarılan Dosyalar: Kapatılan, ayrılan veya görev alanı değiştirilen bir birimden (savcılık/ mahkeme) gelen dosyaları ifade eder.
Başka Birime Gönderme: Birimin (savcılık/mahkeme) herhangi bir nedenle kapatılması, ayrılması veya görev alanının değiştirilmesi durumunda dosyaların görevli yere gönderilmesidir.
Batıl : Doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen
Batın : 1. Anlamı: Karın, Kuşak 2. Anlamı: Gizli, görünmeyen.
Battal : 1. Kullanılmaz durumda olan, işe yaramaz, işlemez. 2. Boyutça alışılmış olandan, olağandan büyük.
Bayi : Bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri
Becâ : Yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz
Becayiş : İki memurun kendi rızaları ile ilgili makamın tasdikıyle aralarında memuriyet, makam ve vazifelerini değiştirmeleri.
Bedâyî : Sermayeler; anamallar;
Bedel-i Misil : Emsaline uygun peşin para
Bedelsiz Devir : Bir hakkın, alacağın veya malın herhangi bir bedel alınmadan bir başkasına aktarılması
Bedelsiz Temlik : Bir hakkın bedel alınmadan diğer bir kişiye geçirilmesi.
Bedelsiz Terk : Herhangi bir eşyanın veya hakkın karşılığı alınmaksızın bırakılması
Bedialar : Göze güzel görünen şeyler; estetik
Bedihî : Açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen
Bediî : Güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik
Behemahal : Her halde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka.
Behemehâl : Her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka
Behemehal : Kesin olarak,kesin bir biçimde, her durumda, ne olursa olsun.
Beher : Her biri
Behredâr : Nasipli, hissedar, nimetlenmiş, faydalanmış
Belagat : Iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı
Belgit : Bir kişinin, yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek üzere imzaladığı resmi kağıt, senet.
Beraat : Aklanma
Beraat Kararı: Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, yüklenen suç açısından failin kast veya taksirin bulunmaması, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması hallerinde verilen hükümdür
Berât : Rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman
Berâyı Tetkik : Inceliyerek
Berhava : Havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş
Berî-üz-zimme : Zimmetten kurtulmuş; aklanmış
Ber-mucib-i talep : Talep mucibince; istem gibi
Bertafsil : Ayrıntılı
Ber-vech : Olduğu gibi; olarak
Ber-vech-i Bâlâ : Yukarıda olduğu gibi
Ber-vechi Peşin : Peşin olarak
Beşerî : Insanoğlu ile ilgili; insanî; insana mensup
Betahsis : Hele, hususiyle
Betekrar : Tekraren; tekrarla
Bey ü Şira : Almak ve satmak
Beyanname : Bir makama veya kamuoyuna yapılan açıklama belgesi.
Bey’i : Satım; satma; satış; satılma
Bey’i bât : Kesin satış
Bey’i bi-l Vefâ : Kararlaştırılan süre içinde satılanı geri almak koşulu ile yapılan satış sözleşmesi
Bey’i Mukayaza : Malı mal ile değiştirmek; trampa
Bey-İ Sarf : Parayı paraya satmak; para bozmak
Beyn : Ara
Beynelmilel : Herkes tarafından kabul edilen, uluslararası
Beynelmilel : Uluslararası
Beyn’en-nâs : Halk arasında
Beytülmal : Maliye hazinesi
Beyyine : Bir olayın veya işlemin doğruluğunu ortaya koyabilmek için hakimi iknaya yönelik yöntem veya her türlü vasıta ; delil, şahit
Beyyine Külfeti : Mahkemede bir beyan ve iddiayı kanıtlama yükümlülüğü MK 6. madde
Biçare : Çaresiz
Bidâyet : Başlama; başlangıç
Bidâyet mahkemesi : Ilk mahkeme; davaları birinci derecede gören ve çözümleyen mercii
Bidayet Mahkemesi : İlk derece mahkemesi
Bi-eyyi-hâl : Herhalde; mutlaka; elbette
Bigüna : Herhangi bir
Bi-hakkın : Hakkıyle; hakkı olarak, gerçekten; tamamiyle
Bihakkın Tahliye : Cezanın infazından başladığı andan itibaren süre kapsamında, kişinin cezaevinde ya da şartlı tahliye olduğu zaman tamamlayacağı süre
Bi-haseb-il Verase : Veraset nedeniyle; verasetten doğma
Bi-hükm’ül-kanun : Kanun hükmü gereğince; yasa kuralı ile
Bila : ….sız
Bila Bedel : Bedelsiz
Bila Faiz : Faizsiz
Bilâ kayd-ü Şart : Kayıtsız ve şartsız
Bila Tebliğ : Tebliğ edilmeden
Bilabedel : Bedelsiz, ücretsiz.
Bilahare : Sonradan
Bilahare : sonradan, daha sonra, sonraları
Bil-ahire : Sonra; sonradan
Bilakaydüşart : Kayıtsız ve şartsız olarak.
Bilâkis : Tersine olarak; tam tersine; aksine; sonunda
Bilâ-müddet : Süresiz
Bilanço : Bir kuruluşun, belli bir tarihte, alacaklı ve borçlu bulunduğu değerleri gösteren özet muhasebe cetveli; işletmenin finansal durumu ve faaliyet sonuçlarını gösteren tablo.
Bilasebep : Sebepsiz , sebep olmaksızın
Bilâtefrik : Tefrik etmeksizin; ayırmaksızın
Bilbeyyine : Delil ile; tanık ile; ispat ile
Bil-cümle : Bütün; hepsi; tamamı
Bil-farz : Tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi
Bilfiil : Gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş edinerek
Bililtizam : Bile bile
Bilirkişi : Bir davada, hukuk dışında kalan ve yargıcın bilmediği özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda görüşüne başvurulan kişi, ehlihibre, ehlivukuf.
Bilistirdad : Geri alarak; geri alınarak
Bilmukabele : Karşılık olarak, (Davranış töresinde) ben de, size de, sizlere de.
Bilmuvafakat : Razı olarak
Bilmüzakere : Müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak
Bilmüzayede : Artırma ile; artırarak
Bi-l-müzayede : Müzayede ile
Bi-l-rü’ye : Görerek; görülerek
Bilumum : Bütün, hep, kamu, genel
Bilvekale : Vekaleten
Bî-ma’nâ : Manasız; anlamsız
Bimarhane : Hastahane
Binâberin : Bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle
Binâen-alâ-zâlik : Bundan dolayı; bunun üzerine
Binaenaleyh : Bundan dolayı, Bunun üzerine
Binâen-aleyh : Bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı
Bi-n-netîce : Netice olarak; sonuç olarak
Binniyabe : Naip eliyle; vekillik ile; vekaleten
Bir Sonraki Yıla Devreden: Adli birimlerde bir önceki yıl sonuçlanmayarak bir sonraki yıla devreden dosya sayısını gösterir.
Bireysel Başvuru : Temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilere tanınan ulusal ya da ulusal üstü denetim yapılan yargı yolu. Anayasa şikâyeti.
Birleştirme: Dosyalar arasında bağlantı bulunması durumunda, başlangıçta ayrı ayrı açılmış ve derdest (görülmekte olan) her dosyanın ilk açılan dosya ile birleştirilerek tek bir dosya haline getirilmesidir
Bisud : Faydasız; yararsız.
Bîtâp : Bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun
Bî-taraf : Tarafsız
Bitarıkıl’evlâ : Evveliyetle; öncelikle
Bi-t-tabi : Tabiatiyle; doğal olarak
Bono : Bir kimsenin diğer bir kimseye veya onun emir ve havalesine, belirlenen vadede, belirli bir tutarı ödeme taahhüdünü içeren, özel biçim ve hükümlere tabi ticari senet; emre yazılı senet.
Borç ilişkisi : İki taraf arasında mevcut olup bir şeyin verilmesi,yapılması veya yapılmamasını öngören hukuki bağdır.
Bozularak Gelen: İlk derece mahkemelerince verilen kararda, üst dereceli mahkemelerce, istinaf veya temyiz incelemesi sonucu usul veya esas yönünden yasaya aykırılık bulunması sebebiyle bozularak mahkemesine yeniden görülmek üzere gönderilen dosyalardır.
Bölge Adliye Mahkemeleri: Bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulan, adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla görevli mahkemelerdir
Bölge İdare Mahkemeleri: Bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Adalet Bakanlığınca kurulan, istinaf başvurularını inceleyip karara bağlamak, yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak ve diğer kanunlarla verilen görevleri yapmakla görevli mahkemelerdir
Bölünebilir Edim : Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilebilen edim
Bölünemez Edim : Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilemeyen edim
Butlan : Geçersizlik
Bühtan : İftira, kara çalma
Bürhan : Kesin Kanıt
Bürûz : Belirme; ortaya çıkma
C Harfi İle Başlayan Terimler
Câmi : Cem eden;
Câmia : Topluluk; zümre
Cânî : Cinayet işlemiş olan kimse
Canîb-i Beytülmal : Hazine tarafı
Canîb-i Vakıf : Vakıf tarafı
Canîp : Yön; taraf; cihet; yan
Cari : Uygulanan; yürürlükte olan
Cari Fiyat : Bir malın satışında ilan veya fiyat listesi veya etiket ile umuma arz olunan veya ticaret odalarıyla belediyeler ve borsalar gibi salahiyetli yerlerce tesbit edilen fiyat.
Casus Belli : Savaş nedeni, savaş gerektiren olay
Cây-İ Teemmül : Etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur
Cebel : Dağ, yüksek tepe.
Cebir : Zor kullanma, zorlayış, zora başvurma, zor.
Cebrî : Zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak
Cebri İcra : Kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları
Cebri Satım : Malikinin isteğine bakılmaksızın, resmi makamlar tarafından yapılan satım
Cedel : “Çelişmeler öğretisi” anlamına gelmekte ve reddedilmek istenilen herhangi bir görüşün ya da tezin, imkansız ve saçma olduğunun tartışma yoluyla ortaya çıkarılmasında kullanılmaktadır.
Celb-i Menafi : Fayda sağlamak
Celesat-I Âti : Gelecekteki celseler, oturumlar
Celile : Büyük; ulu
Celpname : Yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı
Celse : Mahkemelerde bir muhakemenin, duruşmanın ve sair meclislerle heyetlerde müzakerelerin yapılması için, nisap dairesinde, azanın her toplantısı. Celselerin açılması ve kapanması ve inzıbatı mahkeme veya heyet reislerine aittir.(CMUK.378)
Cem Etmek : Toplamak; bir araya getirmek
Ceman : Toplam olarak,toplamı
Cemi Ezmân : Bütün zamanlar; zamanların toplamı
Cemm-i Gafir : Alelade topluluk, kalabalık, sokak kalabalığı.
Cenup : Güney
Ceraîm : Suçlar, kabahatler manasına gelen kelime, hukukta; özellikle kolluktan cumhuriyet savcılığına gönderilen suç ihbarı üzerine kayıtların aynı adla tutulduğu deftere denir. Bu kayıt ceraim numarası alarak deftere işlenir.
Cerbeze : 1.Haklı ve haksız sözlerle hakikati gizlemek, 2.Güzel konuşma. 3.Girişkenlik, beceriklilik.
Cereme : Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası
Cereyan : Bir şeyin gelişme, olma durumu
Cerh Ü İptal : Çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme
Cevâmi’ : Camiler; mescitler; toplanılan yerler
Cevap Layihası : Cevap dilekçesi, Yanıt dilekçesi
Cevâz : Izin; müsaade; caiz olma
Cevâz Bahş : Izin veren; müsaade eden
Cevaz-ı İstihdam Kararı : Görülen idari lüzum ve zarurete binaen azledilmek suretiyle vazifesinden uzaklaştırılan memurun yeniden memuriyete alınabilmesi için azleden dairece verilmesi icabeden karar.
Cevher : Maya; öz; değerli taş; elmas
Cevval : Davranışları çabuk ve kesin olan
Ceza : Suç işleyen kişilerin karşılaşacakları tepkidir,yani kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü müeyyidedir.
Ceza Mahkemeleri: Asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemeler olup, her il merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.
Ceza Şartı : Ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı
Ceza Verilmesine Yer Olmadığı Kararı: İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen; etkin pişmanlık, şahsî cezasızlık sebebinin varlığı, karşılıklı hakaret, işlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı dolayısıyla faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
Cezaevi : Hükümlü ve tutukluların kaldığı yer, Ceza infaz kurumu
Cezayı Kaldıran Şahsi Sebepler : Suçun işlendiği sırada bulunmayan, ancak suç işlendikten sonra ortaya çıkan ve kişiye hiç ceza verilmemesini veya cezada indirim yapılmasını sağlayan şahsi sebeplerdir.
Cezrî : Asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden
Cibâyet : Alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili
Cihet : Yön; taraf; amaç
Cins Tashihi : Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın niteliğinin değiştirilerek kütüğe, başka bir nitelikte tescil edilmesi.
Ciranta : Bir senedi ciro eden, aktaran kimse
Ciro : Çifte yetki veren havale; ticari senedin, arkasına yazılan yazı veya imza ile başkasına devri.
Cismanî : Cisimle, bedenle ilgili; bedensel
Cismanî Zarar : Kişinin vücut bütünlüğüne verilen zarar.
Cism-i Câmid : Cansız cisim
Cuz-i Layetecezza : Bölünemeyen, parçalanamayan şirket payı, hisse.
Cünha : Eski ceza hukukunda cürümden hafif, kabahatten ağır nitelikteki eylemler
Cürmiyet : Suç hali; suçluluk
Cürmü Meşhut : Suçüstü; göz önünde işlenen suç
Cürüm : Kabahat olmayan
Cürüm İsnadı : Birine iftira atmak ve kara çalmak manasına gelir.
Cürüm Tasnii : Bir kimse hakkında cürüm uydurmak
Cüz : Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük
Cüzî İcra : Borçlunun malvarlığının bir kısmı ile, birkaç alacaklısına karşı olan sorumlulukları ile ilgilenir. İcra hukukunda haciz yolunu ifade eder.
Ç Harfi İle Başlayan Terimler
Çarter Sözleşmesi : Eğer navlun sözleşmesinde eşyanın taşınması için geminin veya uçağın tamamı veya bir kısmı, yani yer tahsis edilmişse bu durumda çarter sözleşmesi söz konusudur.
Çek : Ödeme aracı; kanun ile belirlenen şekilde düzenlenen, keşidecinin emrinde para bulunan banka üzerinden çekilebilen havalesi
Çetrefil : Karışık
Çifte standart : Kişiye veya duruma göre farklı davranışlarda bulunma, tutarlı olmama
Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi: Çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir
Çocuk Mahkemesi: Asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakmakla görevlidir
Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişidir
D Harfi İle Başlayan Terimler
Dâfi : Defi’de, savuda bulunan kimse
Dahiliye Vekâleti : İçişleri Bakanlığı
Dain-i Mürtehin : Bir alacağa teminat sağlamak amacıyla, bir mal üzerine kurulan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır.
Daktiloskopi : Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yöntemi. Parmak izi incelemesi.
Danıştay: Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da
Darbımesel : Çarpıcı söz, özlü söz.
Dava : Bir kimsenin diğer kimseden hakim huzurunda hakkını istemesi.
Dava Şartı Arabuluculuk: Bazı hukukî uyuşmazlıklarda mahkemeye dava açmadan önce arabuluculuğa gidilmesi zorunluluğudur (6325 sayılı Kanun, m.18/A).
Dava Şartı Yokluğundan Ret: Mahkeme tarafından, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan dava şartlarından birinin bulunduğunun veya bulunmadığının tespit edilmesi durumunda davanın esası hakkında inceleme yapılmayarak mahkemece dava ret kararı verilmesidir (6100 sayılı Kanun m.115).
Dava Vekili : Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı.
Davacı: Bir hakkının ihlal edildiği iddiası ile mahkemeye başvurarak söz konusu ihlalin giderilmesini talep eden gerçek veya tüzel kişidir.
Davalı : Kendisine karşı mahkemede dava açılan kimse.
Davaname : Cumhuriyet savcısının komuyu ilgilendiren ancak ceza davası niteliği taşımadığı için hukuk mahkemelerinde görülecek olan davayı açtığı belge
Davanın Islahı : Yargılama taraflarının usule ilişkin olarak yaptığı işlemlerinin gerekli giderleri karşılamak koşuluyla kanunda belirtilen süre içerisinde ve yöntemine uygun olarak tamamen veya kısmen düzeltilmesini sağlayan hukuksal bir yoldur.
Davanın Reddi Kararı: Açılmış bir davanın, dava koşullarının bulunmaması ya da esasa girildikten sonra yerinde görülmemesi nedeniyle kabul edilmemesidir. Mahkemenin, 6100 sayılı Kanunun 114. maddesinde açıkça belirtilen dava şartlarının noksanlığını tespit etmesi durumunda ise davanın usulden reddine karar vermektedir. (6100 sayılı Kanun, m.115).
Davayı Mütekabile : Karşı dava
Dâyin : Borç veren; alacaklı
Deâvî : Davalar
Defaât : Defa, kez, kere, sefer
Def’aten : Bir defada; birden
Defâtir : Defterler; birlikte dikilmiş kağıtlar
Defi : Taraflardan birinin, hususiyle müddeialeyhin kendisine karşı açılan davada edadan kurtulmak için bavurduğu her türü vasıta.
Def’i Def : Def’e karşı def’; savuya karşı savu
Def-i Mefasid : Zararı yok etmek
Defter-hâne : Taşınmaz mallara ilişkin tasarrufların kayıt
Defter-i Hakanî : Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği defter
Defter-i Hakanî İdaresi : Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği daire
Değer Baha : Bir malın iktisadi duruma göre kıymetini ifade eden fiyat
Değişik İş: Mahkemelerin esasına girmediği ancak hâkim kararı gerektiren işlemlerle ilgili verdikleri kararların ortak adına denir. Örneğin delil tespiti, tevdi mahalli tayini, ihtiyati haciz, ihtiyat tedbir kararları gibi.
Değişim (D): Geçmişteki bir dönem veya tarihe ait, bir yargı alanı ile ilgili istatistik değeri baz alınarak, daha sonraki zamana ait değerlerin bu baz alınan değere göre nisbi değişmesini ölçer. Değişim için baz yıl 100 olarak ayarlanır ve zaman serisindeki sonraki yıllar baz yılın yüzdesi olarak ifade edilir. Hesaplama formülü: (Değişimi hesaplamak istenilen yıldaki sayı / Temel alınan yıldaki sayı)*100.
Delalet : Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, iz, işaret, aracılık.
Delâlet-i Bil’işare : Işaret ederek, hatırlatarak gösterme
Delegasyon : Herhangi bir topluluğu temsil etmekle görevli yetkili kurul / Herhangi bir işin sorumluluğunun başka bir kişi ya da kuruma aktarılması / Yetkilendirme, Görevlendirme.
Delil : Kanıt; tanıt; ipucu
Delil-i celî : Aşikar delil; belli, apaçık kanıt
Demdeme : Hiddetli söz. Avaz. Hoşa gitmeyen sesler
Demirbaş : Bir taşınmazın kiraya verilmesinde kiraya dahil olan, kiralamanın sonunda aynı cins ve değerde iade edilen veya değer eksilmesi kiracı tarafından tazmin edilen eşya
Demokratik Devlet : Halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir.
Depozito : Bir sözleşmeden dolayı doğabilecek zararlara karşı verilen teminat; bir taahhüt sırasında yatırılan güvence parası.
Depresyon : Ruhi veya bedeni düşkünlük hali, dermansızlık
Der-akap : Hemen; arkasından
Derc Etmek : Araya sokmak; arasına sıkıştırmak
Derceb Etmek : Cebe atmak; kendine alıkoymak
Dercedilmek : Toplanmak, (bir metne) yazılmış veya konmuş olmak.
Derç : Sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme
Derdest : Görülmekte olan
Der-dest-i Rü’yet : Dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava
Derdestlik İtirazı : Tarafları veya konusu bakımından halihazırda açılmış ve halen görülmekte olan bir davanın,aynı veya bir başka mahkeme önünde ikinci kez açılmasına yapılacak olan itirazı ifade etmektedir.
Der-kâr : Malum; aşikar; bilinen; belli
Derkenar : İlk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı istinaf/temyiz yoluna gidildiğine dair tensibe derkenar denir.
Dermeyan Etmek : Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak
Der-piş : En önde; göz önünde bulunan; öngörü
Derpiş : Göz önünde tutma, öngörme
Der-pîş Etmek : Öngörme; göz önünde bulundurma
Derpiş Etmek : Öngörmek,göz önünde bulundurmak
Deruhte : Karşlamak, Üzerine Alma, Üstlenme
Der-uhte : Üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama
Deruni : Kişilik hakkının manevi kolu, manevi kişilik hakkı.
Desise : Hile; oyun; entrika
Devair : Daireler
Devlet : “Belirli bir toprak parçası üzerinde, egemen olan, belirli bir insan topluluğu”nun oluşturduğu bir siyasal düzen/bir tüzel kişiliktir.
Devlet Şurası : Danıştay
Devletler Özel Hukuku : Kişilerle devlet arasındaki bağı (tabiyeti), bir ülkede yabancıların sahip olduğu hakları ve çeşitli ülkelerde geçerli olan kanunların çatışması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmeyi ve bunun için çeşitli bağlama kuralları getirmeyi konu alan huku
Devremülk Hakkı : Mesken olarak kullanılmaya elverişli bir yapı veya bağımsız bölümün ortak maliklerinden her biri lehine, bu yapı veya bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde istifade etmek üzere, müşterek mülkiyet payına bağlı olarak kurulan irtifak hakkı.
Deyn : Borç
Dibace : Başlangıç , giriş, ön söz.
Dilekçe : Bir isteği üst makama ulaştıran yazı,
Dilemma : müskül durum,ikilem
Disiplin Cezaları : Belli bir statü içinde bulunan kimselere hizmet ve iç düzenle ilgili kurallara aykırı davranışta bulundukları zaman uygulanan cezalardır.
Dispeççi : Deniz kazasindan sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin uğradiklari zararlari ve bunlar tarafindan yapilan masraflarin nasıl, kimler tarafindan ve ne oranda karşılanacağını belirleyen uzman.
Divan-ı Ahkâm-ı Adliye : Osmanlı Devleti’nin günümüzün Yargıtay ve Danıştay eşdeğeri olarak hizmet veren üst kuruludur.
Divan-ı Muhasebat : Büyük Millet Meclisine bağlı ve devletin bütün varidat ve masraflariyle mallarını ve hesaplarını onun namına murakabe edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet. Sayıştay
Dizelge : Liste
Doktirin : Bilimsel görüş , öğreti.
Doktrin : Öğreti.
Donatan : Gemisini gemi ticaretinde kullanan gemi sahibidir
Dönüm : Eski bir alan ölçüsü. Dönümün metrekare olarak karşılığı 918,393 m² ‘dir.
Dûçâr : Tutulmuş; uğramış; yakalanmış
Duçar Olmak : Maruz kalmak
Duhul : Girme, Giriş
Dun : 1.altta, aşağıda olan. 2.aşağı, aşağılık, alçak.
Dûn : Aşağı; aşağılık; altta; aşağıda
Duplik Layihası : İkinci cevap dilekçesi. Davalının cevap dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmesi üzerine, davacının cevap dilekçesine karşı davalanın vereceği ikinci cevap dilekçesi.
Dûr : Uzak
Duruşma : Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, Yargılamada iddia ve savunma makamlarının delillere dayanarak tartıştıkları, uyuşmazlıkların çözüldüğü süreç.
Duruşma Salonu : Duruşmaların yapıldığı yerdir.
Düçâr : Tutulmuş; uğramış; yakalanmış.
Düplik Dilekçesi : Davalının davacının replık dilekçesine verdiği cevap
Düstur : Genel kural, Yasaları içine alan kitap, kanun , tuzuk , yonetmelikler kulliyati
Düstur : Kaide, asıl kaide, hattı hareket kaidesi manalarında da kullanılmıştır ki hukuki hükümleri maksada uygun ve veciz surette ifade eden şekil.
Düstûr : Kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi
Düşme Kararı: Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde verilen karardır (5271 sayılı Kanun, m. 223).
Düvel : Devletler
Düvel-i Muazzama : Büyük Devletler
Düyun-u Umumiye : Genel Borçlar İdaresi
Düzenleme : Bir sözleşmeyi veya işlemi yapan kimsenin iradesini dinledikten sonra, iki tanık önünde ve yöntemine uygun olarak noter tarafından baştan sona kadar yazılarak, ilgililer ve hazır bulunanlar tarafından imzalanıp noter tarafından da onanan senet
ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Danıştay, davaları görmek, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, idari uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir (Anayasa m.155).
E Harfi İle Başlayan Terimler
Ebniye : Binalar; yapılar
Ecnebî : Yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler
Ecr-i Müsemmâ : Taraflar arasında belirlenen ücret
Ecrimisil : Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri
Ecrimisil : Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri
Eda : Edim; borçlanılan şey; borcun konusu
Eda : Edim; borçlanılan şey; borcun konusu
Eda Davası : Davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava
Edeb : Iyi terbiye; naziklik; usluluk
Edim : Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi
Edinilmiş Mallar : Her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Ef’âl : Eylemler; fiiller, işler; ameller
Efrâd : Fertler; bireyler
Ehemmiyet : Önem
Ehil : Ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip
Ehl-i Hibre : Bilirkişi
Ehl-i Vukûf : Bilirkişi
Ehven-i Ser : Kötünün iyisi
Ekâbir : 1.Devlet ileri gelenleri, makamca büyük kimseler. 2.Kendini beğenmiş kimseler için kullanılır.
Ekalliyet (Akalliyet) : Azınlık
Ekber : En büyük, çok büyük
Eklenti : Bir konutun veya bir binanın kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan ya da kolaylaştıran yapı.
Ekser : Daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca
Ekseriyet : Çoğunluk
Ekseriyeti Ara : Oy çokluğu
Elfaz : Kelimeler; sözler
Elîm : Elemli; kederli acılı
El-yevm : Bugün; şimdi; halen
Elzem : Çok gerekli
Emare : Başlıbaşına bir hususun varlığını ispata yetmemekle beraber onun vuku bulduğuna işaret eden ve ancak diğer delillerle desteklenmesi kaydıyla hükme dayanak yapılabilen olgulardır.Belirti, iz, ipucu
Emlak Vergisi : Konusu bina ve arazi olup, bu bina veya arazi malikinin, intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa malik gibi tasarruf eden kimsenin, bina ve arazinin değeri esas alınarak kanunda belirtilen oranlara göre ödediği vergi.
Emlâk-İ Sirfe : Yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar
Emmi : Amca
Emprevizyon Nazariyesi : beklenmedik/umulmadık hal kuramı, antlaşmaların yapıldığı koşullarda köklü bir değişim olması durumunda uygulanmamasına imkân veren uluslararası hukuk ilkesidir.
Emr-İ Makzî : Hükme bağlanmış iş
Emsal : Benzer, eş, denk, “Emsal teşkil etmek” mesela, misal (örnek) kökünden gelir. anlamı (manası) başka davalara, olaylara, vukuatlara örnek, denk veya benzeri alınıp etüd taslak veya baz alınabilecek türden olabilecek herşey hukuki terim kapsamında.
Emtea : Ticaret konusu her türlü mal
Emtia : Eşya, mallar.
Emval : Mallar; mülkler
Emvâli Menkule : Taşınır mallar;taşınabilir mallar
Enfüsi : Öznel; subjektif
Enkaz : Bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri
Enterne Etmek : Göz altına almak, etkisiz hale getirmek
Envai Mesalih : Işlerin çeşitliği
Erat : Er, onbaşı ve çavuşlara verilen genel ad. Erler.
Erbaa : Dört
Erbâb : Ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler
Erbâb-ı Vukuf : Bilirkişiler
Erk : İşi yapabilme kudreti , gücü
Esbab : Bir işe sebep olma
Esbab-I Mucibe : Gerekçe; gerektirici sebepler
Esbabı Mucibeli İlam : gerekçeli karar
Eshâb : Sahipler; bir şeyin malikleri
Esham : Pay senedi; hisse senedi
Eslem : En selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam
Esnaf : Ister gezici, ister bir dükkan veya bir sokağın belli bir yerinde sabit olsun, iktisadi faaliyeti nakdi sermayeden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleridir.
Eşcar : Ağaçlar
Eşhas : Şahıslar; kişiler; kimseler
Eşkâl : Biçimler; suretler; tarzlar
Eşkal : Şeklin çoğul hali, şekiller. Bir kimsenin tanınmasını sağlayan dış görünüşü
Eşraf : İleri gelenler; bir yerin tanınmış kimseleri; şerefliler
Etfal : Çocuklar, sübyanlar.
Etimoloji : Kelimelerin kaynağını bulmak için uğraşan bilim dalı; birşeyin kökenini arayıp bulma bilimi
Evkaf : Vakıflar
Evleviyet : Tercihli; haydihaydi; öncelikle
Evrak : Yazılı kağıt
Evrâkı Müsbite : Ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler
Evsaf : Nitelikler
Evsafı Mümeyyize : Belirgin nitelikler
Evvelâ : Birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce
Evvelemirde : Herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak
Eyyam : Günler, zamanlar
Ezcümle : Özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası
Ezmân : Zamanlar, vakitler; anlar; çağlar
F Harfi İle Başlayan Terimler
Faal Nedâmet : Suç işleyen bir kimsenin suçundan sonra pişmanlık duyarak işlediği fiilin sonucunu önlemeye çalışması, suç işlediği sırada pişmanlık duyması. Aktif nedâmet.Aktif pişmanlık.
Fahh : Ağ, kapan, tuzak
Fâhiş : Aşırı; ağır; çok fazla
Fahri : Onursal
Fail : bir eylemi gerceklestiren kisi
Fail : Suçu işleyen kişidir.
Faili Meçhul : Suçu işleyen kişinin bilinmemesi.
Faili Meçhul Dosya Oranı : Soruşturma evresinde toplam işteki faili meçhul dosya yüzdesini göstermektedir. Hesaplama formülü: (Faili meçhul dosya sayısı/toplam gelen soruşturma dosya sayısı)*100.
Fait Du Prince : İdarî sözleşmenin koşullarının, idârenin sözleşme yapma yetkisi dışındaki başka bir yetkisine dayanarak aldığı karar veya yaptığı işlemleriyle ağırlaşması durumunda özel şirketin bu zararının karşılanması için kullanılan ilke.
Fakr-u Zaruret : Fakirlik ve çaresizlik
Faraziye : Hukuk meselelerini, muayyen bir sistemin esaslarına muvakıf ve tenakuzlara mahal vermeyecek tarzda, halledebilmek için bu sistemin hükümleri ve hususiyetleri üzerine yapılan müşahede, mülahaza, kıyas, istikra ve hadiselerin verdiği mümkün mertebe toplu ne
Fariğ : Bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi
Farz : Zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma
Fâsıl : Ayıran; bölen
Fasıl : bölüm, kısım, evre
Fâsıla : Aralık; ara
Fasih : açık düzgün
Fasl Etme : Halletme; neticelendirme
Faş Etmek : İfşa etmek; açıklamak; sırları açıklamak, gizli olanı açığa vurmak,
Fatura : Satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.
Fehime : Anlayış
Fek : Kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme
Fekk-i Haciz : Hukukî bir kısıtlama olan ‘ haczin ‘ kaldırılması
Fer’ î : Bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan
Feragat : Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme. el çekmek
Ferağ : Devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı
Feraiz İlmi : İslâm miras hukuku
Ferd : Tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı
Fer’i Ceza : Asıl cezaya ek olarak verilen ceza
Fesâd : Karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan
Fesh : Bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma
Fesih : Devam etmekte olan bir hukuki ilişkiyi, tek taraflı olarak ve ileriye dönük olmak üzere sonlandıran bozucu yenilik doğurucu irade beyanı.
Feteva : Hukuki Sorular ve Cevapları
Feth-i Kabir : Mezar Açma İşlemidir.
Fetret : Zayıflık,uyuşukluk.
Fevk : Üst, üst dereceli, astın üstünde yer alan
Fevkinde : Üstünde; aşan
Fevt : Elden çıkarma, yitirme, yitme
Fezleke : Bir tahkikat veya muhakeme zabtının hülasası demektir.Bunda tafsilata girişilmeden işin ana hatları gösterilir. Bir teftiş raporunun kısaltılması halinde iktisab ettiği şekle de denir.
Fezleke veya Tahkikat Evrakı : Yapılan bir hukuki soruşturmada, tarafların ifadelerini, olayla ilgili kanıtları, tanık beyanlarını kısaca özetleyen, soruşturmacının görüşünü ve vardığı sonucu ortaya koyan rapor için kullanılır.
Fıkıh : İslâm hukuku
Fıkra : Kanunların, nizamnamelerin ve talimatnamelerin sıralanan ayrı ayrı hükümlerini göstermek için kullanılan bir bölüm işaretidir.
Fıktan : Yokluk
Fırka : Insan kalabalığı grubu; parti
Fıtrî : Tabii; yaradılışındaki; doğasındaki
Fi-i Cârî : Geçer değer
Fiil Ehliyet : Bir kimsenin, kendi eylemleriyle haklar ve yükümlülükler yaratması yeteneği.
Fiil Ehliyeti : İşlem yapabilme ehliyetidir.
Fiili Yol : İdarenin, hukuki bir dayanak olmadan faaliyet ve hizmet alanına girmeyen bir konuda eylemde bulunması İdarenin haksız fiili
Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi : Kanundaki ceza miktarı ve suçun vasfı ne olursa olsun, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda düzenlenen tüm suçlarla ilgili yargılama yapmakla görevli mahkemedir (5846 sayılı Kanun).
Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemeleri : Patent haklarının korunmasına ilişkin tüm davalara, endüstriyel tasarımların korunmasına ilişkin davalara, coğrafi işaretlerin korunması hakkındaki davalara, markaların korunmasına ilişkin davalara ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun düzenlediği hukukî ilişkilerden doğan tüm davalara bakmakla görevli ve yetkilidir (5846 sayılı Kanun).
Fiktif : İtibari
Filhakika : Hakikatte; gerçekte; doğrusu
Firkat : Ayrılık acısı, üzüntüsü, ayrılış, ayrılma.
Fuar : Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi
Fuhûş : Haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket
Fûru : Aşağıya doğru devam eden alt soy hısımları ifade eder.
Fuzûlî : Boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz; erkek adı
Fuzûlî İşgal : Bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek
Fuzuli Şagil : Kusurlu önem arz etmeksizin, bir malın zilyetliğini, yetkili kamu kurumunun izni, sahibinin rızası veya muvafakatı dışında eline geçiren, elinde bulunduran veya her ne surette olursa olsun bu malı tasarrufunda bulunduran gerçek veya tüzel kişilere Fuzuli Şagil denir.
Fürûht : Satma; satım; satış
G Harfi İle Başlayan Terimler
Gabin : 1) bir sözleşmede tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir orantısızlık bulunmasıdır. karşı tarafın özel durumundan aşırı faydalanma olarak da nitelenebilir. gabin durumunda zarar gören taraf bir yıl içinde sözleşmeyi bozduğunu bildirerek verdiği
Gaî (Gaiye) : Gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin
Gaip : Görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi
Gaiplik : Ölüm tehlikesi içinde kayıp olmak ya da uzun süre haber alınamaması durumudur.
Gaiplik Karinesi : Bir kimsenin, ölüm tehlikesi içerisinde kaybolması ve uzun süre haber alınamaması sonucunda, yargıç kararıyla hukuki kişiliğine son verilmesidir.
Galiz : Kaba ve çirkin, iğrenç.
Galle : Gelir; hasılat; yarar
Garamat : Tazminat, diyat gibi edası lazımgelen şeylerdir.
Garameten : Herkese eşit olarak
Garantör : Güvence veren ve bunun gerçekleşmesini gözeten ve denetleyen kimse, kuruluş veya devlet.
Garantörlük : Garantör olma durumu.
Garaz : (garez)gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç
Gardiyan : Cezaevlerinde düzeni, tutukluların kurallara uygun biçimde davranmalarını sağlamakla görevli kimse.
Garp : Batı
Garra : Parlak, beyaz, güzel, Şa’şaalı.
Gars : Ağaç dikme
Gasıb : Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse
Gasp : Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması
Gaybubet : Kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik
Gayr (Gayir) : Ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı
Gayrı Vazıh : Kapalı
Gayri Kabili Rücu : Geri dönülemez
Gayr-İ Melhûz : Beklenmedik; imkansız; olanaksız
Gayr-İ Mümkün : Olanaksız; imkansız
Gayr-İ Müsavat : Eşitsizlik
Gayr-İ Resmî : Devletin yürürlükte bulunan kanunları dışında kalan, kanun dışı, yasa dışı olan uygulamalar
Gayrimenkul : Bir yerden bir yere taşınması olanaksız (taşınmaz) mal.
Gayrimenkul Mükellefiyet : Bir taşınmaz malikinin, sahip olduğu mülkü nedeniyle ve özellikle o taşınmaz (gayrimenkul) teminat olmak üzere, diğer bir kimse lehine bir şey yapmaya veya vermeye zorunlu tutulması.
Gayrimenkul Tellallığı : Taraflar arasında (hiçbirine sürekli olarak bağlı olmaksızın), taşınmaza ilişkin sözleşmelerin (kira, satım vb.) yapılması hususunda ücret karşılığında aracılık etme mesleği; emlakçılık.
Geçen Yıldan Devren Gelen: Daha önceki yıllarda gelen ancak bir önceki yıl sonuçlanmayarak cari (uygulanan, yürürlükte olan) yıla devreden dosya sayısını gösterir.
Geçici Tescil : Halen varolup da uyuşmazlığa neden olan ayni hakların korunması amacıyla tapu kütüğüne yapılan tescil.
Geçit Hakkı : Bir taşınmaz üzerinden başka bir taşınmaz malikinin geçebilmesi için kurulan bir ayni hak.
Gelen Toplam : Adli birimlerde dosya açılış yılına bakılmaksızın referans yıl içinde işlem görmek üzere gelen toplam dosya sayısını gösterir. Bu sayı içinde geçen yıldan devren gelen, yıl içinde yeni açılarak gelen ve bozularak gelen dosyalar bulunmaktadır.
Genel İdare : Bütün ülkeyi kapsayan idare olup merkez teşkilatı”” ve “”taşra teşkilatı””ndan oluşur.”
Genel Vekaletname : Bir kimsenin, kendi adına her türlü işi yapması için başka bir kişiye vermiş olduğu vekillik belgesi.
Gensoru : Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletvekillerince başbakana ya da bakanlardan birine bir sorunla ilgili olarak sorulan ve görüşmeler sonunda o konuda soruşturma açılması istenebilen soru.
Gerçek Kişi : Sağ ve tam doğmak şartıyla anne karnına düşmeden ölüme kadarki süre boyunca insanı tanımlayan hukukî terim.
Gerçek Kişi : Sağ ve tam doğmak şartı ile kişinin anne karnına düşmesinden ölümüne kadar geçen süreyi hukuken tanımlayan terimdir.
Gerçi : Gerçekten; vakıa
Gıyâb : Hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka
Girift : Dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama
Görevsizlik : Bir birimin (mahkeme/savcılık) kanuni görev alanı içerisinde olmadığı için, görevli birime göndermek üzere verdiği karardır
Grafoloji : Yazıbilimi
Grev : Işçilerin aralarında anlaşarak veya bir kurululun kararına uyarak topluca iş bırakmalarıdır.
Gûna (Gûne) : Türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat
Güvenlik Tedbiri: Güvenlik tedbirleri özellikle tehlikeli bir takım suçlular veya isnat yeteneği yahut ceza sorumluluğu bulunmayan failler için uygulanan ve özünde iyileştirme, ıslah ve sosyalleştirme amacı bulunan tedbirlerdir. Bu tedbirler bütün suçlular için değil ancak belli tehlikelilik arzeden suçlular ve şahsi durumları gereği haklarında ceza verilemeyecek kişilere uygulanabilir. Tüzel kişilerin isnat yeteneği veya kusurundan bahsedilemeyeceği için bunlar hakkında ceza verilemez; bunun yerine güvenlik tedbiri uygulanabilir
Güzeran : Geçici; geçen
Güzün : Sonbahar, güz mevziminde
H Harfi İle Başlayan Terimler
Hacet : Gerek; gereklilik
Hacir : Bir şahsın medeni haklarını kullanma salahiyetinin mahkeme tarafından kaldırılması.
Hacir Altına Almak : 1. Hastalık, bunama vb. sebeplerden dolayı davranışlarının nasıl sonuç vereceğini bilemeyen bir kişiyi mahkeme aracılığıyla mal ve mülk yönetimi bakımından kısıtlamak 2. Medeni Kanun’a göre çeşitli haklarını kullanmaya yetkili olan kişinin bu haklarını mahkeme kararı ile elinden almak, haklarını kullanma bakımından kısıtlamak
Haciz : Borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması.
Hacizvaaz : El koyma
Hadd-i Maruf : Makbul olan had, Emredilen, müsaade edilen hudud
Hâdis : Meydana gelen; çıkan; yeni çıkan
Hafiyyen : Gizli olarak; saklı olarak; gizlice
Hafriyat : Kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma
Hail : Duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller
Haiz : Sahip; elde bulunduran; taşıyan
Hak : Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir
Hak Düşürücü Süre : Kanunen belirlenen hakların kanunda belirtilen süre içerisinde kullanılmaması durumunda hakkın ortadan kalkmasına neden olan süredir.
Hak Ehliyeti : Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb.) yararlanma yeteneği.
Hakem : Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıcı
Hakikiye : Hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten
Hâkim : Millet adına, yargı yetkisini kullanarak yasaya aykırı davranışlarda veya uyuşulmayan işlerde yasayı yerine getirmekle, adaleti gerçekleştirmekle görevli kimse, yargıç.
Hâkim : Yargıç, yargılama yapan kişi
Hâkim Başına Dosya Temizleme Oranı: Türkiye geneli mahkemelerde görevli bir hâkimin referans yıl içinde bakması gereken yıl içinde açılan dosyaları hangi oranda karara çıkararak
Hâkim Başına Düşen Gelen Toplam Dosya Sayısı : Türkiye geneli mahkemelerde görevli bir hâkimin referans yıl içinde bakmakla görevli olduğu gelen toplam dosya sayısını gösterir. Gelen toplam dosya sayısı; geçen yıldan devren gelen, yıl içinde açılan ve bozularak gelen dosyaları kapsamaktadır. Hesaplama formülü: Referans yıl gelen toplam dosya sayısı/ referans yılda görevli hâkim sayısı.
Hâkim Başına Düşen Yıl İçinde Açılan Dosya Sayısı: Türkiye geneli mahkemelerde görevli bir hâkimin referans yıl içinde bakmakla görevli olduğu yıl içinde açılan dosya sayısını gösterir. Bozularak gelen dosyalar yıl içinde açılan dosyalara dahil edilmemiştir. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde açılan dosya sayısı/ referans yılda görevli hâkim sayısı.
Hâkim Başına Karara Bağlanan Dosya Sayısı: Türkiye geneli mahkemelerde görevli bir hâkimin referans yıl içinde karara bağladığı dosya sayısını gösterir. Hesaplama formülü: Referans yılı içinde mahkemelerde karara bağlanan dosya sayısı/ referans yılda görevli hâkim sayısı.
Hâkim Başına Reel Çalışma Oranı: Türkiye geneli mahkemelerde görevli bir hâkimin referans yıl içinde bakması gereken gelen toplam dosyanın ne kadarını karara bağladığını gösterir. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde hâkim başına karara bağlanan dosya sayısı/ referans yıl hâkim başına düşen gelen toplam dosya sayısı.
Hakk : Doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse
Hakkaniyet : Hak ve adalete uygunluk; doğruluk
Hakk-ı Hıyar : Seçimlik borçlarda seçim hakkı
Hakk-ı Mesil : Su yolu hakkı
Hakk-ı Mürûr : Geçit hakkı
Hakk-ı Şuf’a : Önalım hakkı
Hakk-ı Şürb : Içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı
Haksız Fiil : Hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir
Haksız iktisap : Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu
Halaza : Yere dökülen tohumlardan ertesi yıl hiçbir tarımsal faaliyet olmaksızın kendiliğinden yetişen bitki.
Halef : Bir makamda, görevde sonra gelen kişi
Halefiyet : Ardıl, yerine geçme, yerine geçen.
Halel : Bozma; bozukluk; eksiklik; zarar
Haleldar Olmak : Bozulmak; çiğnenmek
Hali Sabıka İrca : Eski hale getirme
Halita : Karışım
Hamaset : Kahramanlık, yiğitlik, cesaret
Hamil : Elinde bulunduran, taşıyan gerçek ya da tüzel kişidir.
Hamule Senedi : Tren ile taşımacılıkta kullanılan taşıma belgesi olup malların demiryolu ile taşınmasına ilişkin uluslararası anlaşmadır. Hamule, aslen Arapça bir kelime olup “yük” manasına gelmektedir.
Hapis Cezası: Mahkeme tarafından suç karşılığında yaptırım olarak uygulanmasına karar verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, müebbet hapis cezası ve süreli hapis cezalarının genel adıdır
Hapsen Tazyik : Bir kimseyi ifasına mecbur olduğu hususu yapmaya icbar için kanuni salahiyete binaen hapsetmektir.
Harâc-I Mukaseme : Arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi
Harâc-I Muvazzaf : Arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi
Hariciye Vekâleti : Dışişleri Bakanlığı
Hârîm : Başkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem
Harim : Girilmesi yabancıya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer
Harnup : Keçi boynuzu
Hartama : Pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta;
Has : Sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme
Hasârât : Zararlar; ziyanlar; hasarlar
Hasbelkader : Rastlantı sonucu olarak, tesadüfen. Yazgıdan dolayı
Hasb-el-Kanun : Kanun gereği
Hasb-el-memuriyye : Memuriyet gereği
Hasbi : 1.Gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin yapılan. 2.Nedeni olmayan, nedensiz.
Hasebiyle : Yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle
Hasıl : Olan, ortaya çıkan, görünen.
Hasılat : Gelir.
Hasılat Kirası : Kiraya verenin, bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bıraktığı sözleşme; ürün kirası.
Hasım : Düşman, husumet
Hâsim : Hasmeden; kat’eden, kesip atan
Hasîm : Iki düşmandan herbiri
Haslet : Ahlak, nitelik, huy, mizaç
Hasren : Muhasara ederek; etrafını çevirerek
Hasretme : Özgüleme,sınırlama;tahsis etme. Bir şeyin bütününü birine, bir şeye ayarımak
Hasretmek : Adamak, ayırmak, tahsis etmek.
Hâss : Özgü
Hata : Yanılma, Yanılgı
Hatîa : Günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık
Hava Oyunu : Bir mal fiyatının yükseleceği umuduyla o maldan, sözde ileride teslim alınmak üzere, bir parti satın almak ve vakti geldiğinde bu malın değerine göre fiyat farkını satıcıdan almak veya ödemek şeklinde girişilen bir çeşit talih oyunu.
Havale : Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme.
Hâvi : Kapsar; kapsayan; içeren; içerir
Havza-i Fahmiyye : Kömür havzası; kömür bulunan bölge
Haylûlet : Engel olma; araya girme; yolu kapama
Haymatlos : Herhangi bir nedenle uyrukluğunu yitirmiş, hiçbir devletin yurttaşı olmayan, yurdu olmayan, yurtsuz (kimse).vatansız
Hayr (hayır) : Iyilik; iyi; faydalı iş; yarar
Hayrât : Sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese
Hâzık : İşinin ehli, usta, Maharetli, becerikli, mahir, Usta doktor, uzman hekim.
Hazine : Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt;
Heder Olma : Ziyan olma
Hedm : Yıkma; harap etme
Herc-ü Merc : Darmadağınık. Karmakarışık. Allak bullak.
Hıfz : Saklama; koruma
Hıfzısıhha : İnsan sağlığını korumak için vücûdun ve içinde yaşanan çevrenin sağlık şartlarını inceleyen, buna göre tedbirler alan ve bu çalışmalardan bahseden hekimlik kolu, sağlık koruma, sağlık bilgisi, hijyen.
Hırsız : Başkasının malını çalan kimse, uğru
Hısımlık : Evlenme ya da evlat edinme vasıtasıyla gerçek kişiler arasında oluşan bağdır.
Hibe : Bağışlama
Hidematı Amme : Kamu hizmeti
Hiffet : İrade Sakatlanması, sonucunda ortaya çıkacak neticeyi öngöremeyip hata yapma, temkinsizlik
Hilafı : Tersi; aksi; zıddı
Hilaf-ı Hakikat : Gerçeğe, hakikate karşı olan.
Hile : Bir kimseyi aldatmak, yanıltmak için yapılan oyun, çıkar sağlamak için, değerli bir şeye değersiz bir şey katma.
Hile-i Şeriyye : Şekil bakımından hukuka uygun bir işlemi vasıta kılarak yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla yapılan muamele anlamında fıkıh terimi.
Hilkat : Yaratılma; yaratılış; tabiat
Hilkat Garibesi : 1.Bedeninde doğuştan normal olmayan gariplikler bulunan kimse. 2.Acayip, garip, tuhaf şey.
Himaye : Koruma; korunma; birine arka çıkma
Hini Dava : Dava sırasında
Hini Hacet : Gerektiğinde
Hisse-i Şayia : Yaygın hisse; ortak pay
Hissi Kablel Vuku : Olacak bir hadiseyi önceden bilme-görme,hissetme. Önsezi, içine doğma.
Hissikablelvuku : Önsezi
Hitam : Bitim, bitiş, sona eriş, son
Hitâm : Son; bitim; tükenme; nihayet
Hizmet Sözleşmesi : İşçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme.
Hod-be-hod : Kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden
Hodbehot : Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan.
Huda : Aktarma
Hudûs : Sonradan peyda olma
Hukuk : İçtimai hayat nizamının muhafaza ve idamesi için cemiyet azası sıfatiyle fertlerle fertler, veya cemiyetle -yani devletle- fertler, yahut muhtelif devletler arasındaki münasebetleri tanzim eden usul ve kaidelerdir.
Hukuk Boşluğu : : Somut bir olaya uygulanacak hükmün, yazılı ya da yazısız hukukta yer almamasıdır.
Hukuk Mahkemeleri : Hukuk mahkemeleri sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer hukuk mahkemeleridir (5235 sayılı Kanun, m. 4).
Hukukî : Hukuksal olan.
Hukuki İşlem : Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması.
Hukuki Tağyir : Bir kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi
Hukukun Şeklî Kaynakları : Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını göstere kaynaktır.
Hulâsa : Özet
Hulûl : Gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi
Husule Gelmek : Doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak
Husûmet : Hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma
Husûsat : Bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler
Hususi : Özel, özel olarak, kişiye ait olan
Hususi Esbabı Hüküm : Özel hüküm sebepleri, kanunda sayılan deliller dışındaki delil yöntemleridir.(HMK m.192)
Hüccet : Senet; delil; belge
Hükema : Hakimler, Alimler
Hükkâm : Hakimler; yargıçlar
Hükmî Şahsiyet : Tüzel kişilik
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Karar: Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; belirli şartların varlığı hâlinde mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir
Hüküm : Bir dava mahkemesinin hukuksal uyuşmazlığı çözen son kararıdır.
Hükümlü : Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olan kimse.
Hükümözlü : Yerel mahkeme tarafından hüküm kararı verilmiş ancak hükmü henüz kesinleşmemiş tutuklu
Hükümsüzlük : Bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmamasıdır.
Hülasa : Özet, fezleke
Hünsa : Erkek ve dişi cinsellik organları kendisinde birlikte bulunan (birey)
Hüsnü Ceryan : Iyi icra etmek
Hüsnüniyet : Iyiniyet
Hüviyet : Kimlik
temizlediğini gösterir. Hesaplama formülü: Referans yılı içinde hâkim başına karara bağlanan dosya sayısı/ referans yıl hâkim başına düşen yıl içinde açılan dosya sayısı.
I Harfi İle Başlayan Terimler
Iade-i Muhakeme : Yargılamanın yenilenmesi
Iaşe : Yaşatma; besleme; geçinme
Ibâre : Deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz
Ibhâm : Kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma
Ibka : Devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma
Ibra : Aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi
Ibraz : Gösterme; meydana çıkarma; sunma
Ibtida : Başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta
Icâb : Gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz
Icabet Etme : Uyma
Icabı Hal : Durumun gereği
Icar : Kiraya verme; kiraya verilme
Icâre-i Müeccele : Sonradan alınacak kira
Icareteynli Vakıf : Ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar
Icazet : Izin; ruhsat, diploma
Icâzet-i Lâhika : Bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması
Icbar : Zorlamak
Icbar Etme : Zorlama
Icmâl : Kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı
Icra Tetkik Mercii : İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme.
Içtihad : Özel görüş; anlayış; kavrayış
Içtima : Toplanma; toplantı; bir araya gelme
Içtimaî : Sosyal; toplumsal
Içtinap : Kaçınma; çekinme
Idame : Devam ettirme; sürdürme
Idâre-i Husûsiyye : Il özel idaresi
Ifa : Ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim
Ifadat : Sözler
Ifade : Anlatma; anlatış; anlatım
Ifham : Anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme
Iflas : Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum.
Ifrağ : Bir durumdan başka bir duruma sokma
Ifraz : Arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme
Ifşasına Müeddi : Açıklanma gereği
Ihale : Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi.
Ihâta : Bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi
Ihbar : Haber verme; bildirme; bildirim
Ihdas : Ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma
Ihfa : Saklama
Ihkak-ı Hak : Kendiliğinden hak alma
Ihlal Etmek : Zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak
Ihmal : Dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme
Ihraç : Çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım
Ihraz : Benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme
Ihtar : Hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım
Ihtarname : Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi.
Ihticâc : Delil veya tanık gösterme
Ihtilaf : Anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı
Ihtilat : Karışma; katılma; bir araya gelme
Ihtimam : Özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme
Ihtirâzi Kayıt : Çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması
Ihtiva Etmek : Içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak
Ihtiyar Etmek : Seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek
Ihtiyarî : Isteğe bağlı; seçmeli; istemli
Ihtiyat : Sakınma;
Ihtiyati Tedbir : Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem.
Ihzâr : Hazırlama; huzura getirme;
Ihzaren Celb : Sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme
Ihzarî : Hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan
Ika Etmek : Yapmak; etmek; oluşturmak
Ikâme : Yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma
Ikamet Etme : Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma.
Ikametgah : Bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer
Ikmal : Tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması
Ikrâh : Korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak
Ikrar : Saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul
Ikraz : Borç verme; ödünç verme
Iktifâ : Yeter bulma; yetinme
Iktirân : Yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme
Iktisabî : Kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili
Iktisadi : Ekonomik
Iktisap : Kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme
Iktiza : Gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti)
I’lâmât : Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge
Ilamlı İcra Takibi : Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması.
Ilamsız İcra Takibi : Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu.
Ila-nihâye : Sonuna kadar
Ilga : Ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme
Illet : Hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep
Illiyet Bağı : Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki
Ilmî : Bilimsel
Ilmi İçtihatler : Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir.
Ilmühaber : Belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi
Iltibâs : Karıştırılma; benzeşim; karışıklık
Iltihâk : Katılma; karışma
Iltisâk : Yapışma; bitişme; kavuşma
Iltizam : Kendi için gerekli sayma; gerektirme
Iltizami Muamele : Bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem;
Ilzâm : Susturma; bağlama
Imâl : Yapma; yapılma; meydana getirme
Imâr : Bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme
Imdi : Buna göre; şu halde; o halde
Imha : Yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme
Imhâl : Mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma
Imlâ : Doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi
Imtina : Kaçınma; çekinme
Imtisâl : Gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme
Imtiyaz : Ayrıcalık; farklılık
Inbiâs : Gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme
Ind-el-hâce : Lâzım olduğu; gerektiği zaman
Ind-ettemyiz : Temyiz sonunda; temyiz olunduğunda
Indinde : Yanında
Infâk : Beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak
Infisâh : Fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma
Inhisar : Tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması
In’ikad : Bağlama; kurulma; toplanma
Inkılâp : Değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim
Inkıta : Kesilme; kesinti; ara verme
Inkıyâd : Boyun eğme; kendini teslim etme
Inkisâm : Taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma
Inkişaf : Açılma; gelişme; gelişim; açınım
Inkiza : Bitim; sona erme
Insicâm : Bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık
Inşâî : Inşaya, yapıya ait
Inşaî Hak : Yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak
Intac : Sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme
Intifa : Yararlanma; bir şeyden istifade etme
Intifa Hakkı : Yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi
Intihâb : Seçme; seçilme; seçim
Intikal : Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi
Intizâm : Düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik
Intizâr : Bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme
Inzibât : Yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen
Inzimâm : Eklenme; katılma; ilave
Ipham : Belirsizlik
Ipka : Kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme
Ipotek : Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak.
Ipotek Akit Tablosu : İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet.
Ipotek Belgesi : Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge.
Ipotekli Borç Senedi : Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak.
Iptal : Hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır
Irae : Tayin etme; gösterme
Irae Edilmek : Gösterilmek
Iras : Yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma
Irat Senedi : Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.
Irca : Eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme
Irca Olunma : Eski duruma getirme; çevirme; döndürme
Irsen : Irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek)
Irtibat : Bağlantı; ilişki; ilgili olma
Irtifak : Hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim
Irtifak Hakları : Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem.
Is’af : Yerine getirme
Isâl : Vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma
Isbât : Şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma
Iskan Ruhsatı : Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu’na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge.
Iskat : Düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal
Islah : Düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme
Islahât : Düzeltme veya iyileştirme işleri
Isnad : Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme
Istılâh : Terim
Istiane : Yardım isteme
Isticar : Kira ile tutma; kiralama
Isticvap : Sorguya çekme; sorguya çekilme
Istida : Dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme
Isti’dâd : Kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek
Istidlâl : Bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama
Istifa : İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma.
Istifade : Yararlanma; faydalanma
Istiglâl : Ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma
Istihap : Yanına almak
Istihdâf : Hedef tutma; amaç edinme; amaçlama
Istihdâm : Hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma
Istihkak : Hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma
Istihkak Davası : Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava
Istihlâk : Tüketim; kullanarak bitirme
Istihrâç : Çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama
Istihsal : Üretim; üretme; elde etme
Istikraz : Borç alma; ödünç alma
Istilzâm : Gerektirmek
Istimâ : Davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi
Istimâl : Kullanma
Istimval : Ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması
Istina : Dayanak; dayanma
Istinad : Dayanma; senet, delil sayma
Istinâd Etmek : Dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak
Istinkâf : Çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma
Istinsah : Suret çıkarma
Istirdâd : Geri alma; alınma; geri isteme
Istisna : Ayrı tutma; kural dışı sayma
Istisna Sözleşmesi : Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.
Iş’âr : Bildirme; yazı ile bildirme; gösterme
Işgal : Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu.
Işhâd : Şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme
Işkâl : Zorlaştırma; güçleştirme
Iştigal : Meşgul olma; bir işle uğraşma
Iştirâ : Alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak
Iştira Hakkı : Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik
Iştirâk : Katılma; ortak olma; ortaklık
Iştirak Halinde Mülkiyet : Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi.
Ita : Verme; ödeme
Itfa : Söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme
Itlâk : Salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir
Itmam : Tamamlama
Ittiba : Uyma; itaat etme
Ittihâd : Bir olma; birleşme; birlik
Ittihâz : Edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma
Ittisâl : Bitişme; kavuşma; yakınlık
Ivaz : Karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat
Ivazlı Akit : Iki tarafa borç yükleyen sözleşme
Ivazsız Akit : Tek tarafa borç yükleyen sözleşme
Izaa : Kaybetme; yitirme
Izafe : Zammetmek; katmak; karıştırmak
Izale : Giderme; giderilme
Izale-i Şüyuu : Herhangi bir malın kendisinin veya satılarak bedelinin paylaştırılması suretiyle, bu mal üzerindeki ortaklığın (paydaşlığın) giderilmesi.
Izhâr : Açıklama
Izrar : Zarar verme; zarara sokma.
Iztırâr : Zorunluluk; çaresizlik.
Iztırar Hali : Kişinin açlık,susuzluk hali nedeniyle yada mevcut bir tehlike nedeniyle;üçüncü kişiye verdiği zarardan dolayı sorumluluk durumuna ilişkin hukuki konumu. BK.mad.52/;765 s.TCK.mad.49/3; TMK.mad.753
İ Harfi İle Başlayan Terimler
Ilka : Koymak, birakmak. Terk etmek, Öne atmak
Isdar Etmek : Çıkarmak
Islah Etmek : (bir şeyi) daha iyi bir duruma getirmek, düzeltmek, iyileştirmek.
Ittıla Etmek : Öğrenmek, haberdar olmak.
Iztırar : Zorunluluk, çaresizlik, mecburiyet
İade : Geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme
İade-İ Mahkeme : Mahkeme tarafından verilerek kesinleşen bir hükümle ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirlenen hallerde (CMK md.311) hükümlü lehine veya aleyhine olarak yeniden yargılama yapılmasına “yargılamanın yenilenmesi” veya “iade-i muhakeme” denilmektedir.
İade-i Muhakeme : Muhakemenin iadesi.
İaşe : Yedirip , icirme , besleme bakma
İbate : Bir yerde barındırma
İbka : Kalmış, bırakılmış
İbra : Bir kimsenin zimmetini haktan beri kılmaktır ki, iki kısımdır : biri ibra-i iskat, diğeri ibra-i istifadır.
İbraname : Aklama belgesi
İbraname : İki taraf arasında herhangi bir alacak ya da verecek olmadığını ve tarafların bu konuda hak talep etmediğini gösteren belge
İbraz : Ticari senetler muamelelerinde senedi, hamilin muhataba veya borçluya göstererek kabulünü veya tediyesini istemesine denir.
İcap : İnşayı tasarruf için iptida söylenilen sözdür ki tasarruf onunla ispat olunur.
İcar : Kira
İcazet : Müsaade, ruhsat, mümeyyiz küçüklerin kendiliklerinden yaptıkları borçlandırıcı işlemleri velî veya vasîlerince sonradan verilen izin, müsaade.
İcbar : Zorlama
İcbar : Zorlama, zorunda bırakma, zorla bir işi yaptırma.
İcmâl : Özet, kısaltma, yorum
İcra : Bir mahkemenin ilamının veya idari bir kararın hükmünün yerne getirmek demektir.
İcra Vekilleri Heyeti : Bakanlar Kurulu
İctima : Toplantı, toplanmak, biraraya gelmek
İçtihat : Herhangi bir hukuki mesele hakkında hukuk alimlerinin fikir ve mütalâalarıdır.
İçtima : Toplanma,bir araya gelme, toplantı
İçtimai : Toplumsal
İddet – İddet Müddeti : Türk Medeni Kanunu’na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre.
İddet Müddeti : Bekleme süresi. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre.
İddia : İleri sürülerek savunulan düşünce, sav.
İddianame : Ceza yargılamasında, hazırlık soruşturmasının kamu davasının açılması için yeterli düzeye eriştiğinin anlaşılması üzerine savcının dava açtığını bildiren yazılı belge.
İddianame : Soruşturma sonunda savcının topladığı delilleri, şüphelilerin cezalandırılmasını talep ettiği kanun hükümlerini ve bu hükümlerde yer alan karşılıklarını, gerekçeleri ve kurduğu illiyet bağı ile birlikte izah-talep ettiği metin.
İde : Düşünce, fikir.
İfa : Yerine getirme
İfa Etmek : Yapmış olmak, yerine getirmek
İfrat : Herhangi bir konuda aşırı gitme, aşırılık
İfraz : Ayırmak, tefrik etmek.
İfsat : Karışıklık, düzeni bozma
İfşa : Açığa çıkarma, açığa vurma.
İfşa Etmek : Afişe etmek , ortaya çıkarmak, ilan etmek , yaymak…
İftikar : Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak
İftira : Bir kimseye gerçek olmayan, olumsuz bir durumu, bir suçu, amaçlı olarak, bilerek yükleme
İğfal Etmek : Aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak
İğfal Kabiliyeti : Aldatma, kandırma yeteneği
İhraz : Kazanmak, elde etmek.
İhsas. : Kapalıca anlatım, hissettiriş.
İhsas-ı Rey : 1- Tarafını belli etmek 2- Hakimin devam etmekte olan davaya ilişkin görüşünü ( kararını ) belli ederek davanın seyrini etkilemesidir.
İhtar : Uyarı, uyarma, bir şeyi birine anımsatma
İhtarname : Bir kişinin ya da kurumun hukuki boyutu olan durumlar için kanunlara, sözleşmelere ya da gelenek ve göreneklere dayanarak ilgili tarafa yazılı olarak hak ve taleplerini bildirmesi
İhticaca Salih Olmak : Yazılı bir belegenin delil olabilme gücüne sahip olması.
İhtilaf : Anlaşmazlık, çekişme. Aykırılık. Söz, tutum, durum ve davranışlarda birbirine aykırı ve muhalif olma. Çelişki.
İhtilâs : Nitelikli zimmet anlamına gelmekte olup zimmetin hile ya da aldatıcı bir yöntem ile gerçekleştirildiği durumlardır
İhtilat : Katılma, başkalarıyla ilişkilerde bulunma, haberdar yaşam.
İhtira : Bilimsel buluşlar üzerindeki haklar
İhtirazi Kayıt : Taraflardan birinin sözleşmelerin ya da uluslararası anlaşmaların bir maddesine çekince koyması, ihtirazi kayıt koyduğu konuda/maddede bir takım haklarını saklı tutması ya da şarta bağlaması şeklinde kendini gösteren şart
İhtisaren : Kısaca, özet halinde
İhtisas : Uzmanlık, uzmanlaşma.
İhtiva : İçine alma, içinde bulundurma, içerme
İhtiyari : Elinde Olan, İsteğe Bağlı.
İhtiyati Haciz : Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir borcun alacaklısının, borçlunun elinde veya üçüncü şahısta olan menkul ve gayrimenkul mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilmesidir.
İhtizaz : Titreşme, titreşim.
İhya : Yeniden canlandırma, çok iyi duruma getirme,geliştirme, güçlendirme.
İhzar : Hazır bulundurma, hazır hale getirme. Duruşmalarda hâkim önünde hazır bulundurma.
İka : Yapma, etme.
İka Etmek : Genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimiYapmak,etmek,oluşturmak.
İkale : İbraname bir borcun sona ermesi anlamına gelirken; ikale, borcu doğuran hukuki işlemin sona erdirilmesi, eş deyişle, iş akdinin sonlandırılmasına karşılık gelmektedir.
İkale Sözleşmesi : İşçi ve işverenin aralarında karşılıklı olarak yapacakları bir anlaşmayla iş akdine her zaman sona erdirebildikleri sözleşmeye denir
İkametgâh : Mesken, konut, ikâmet edilen yer. Bir kimsenin yerleşmek niyetiyle oturduğu yer. Herkesin bir tek ikâmetgâhı vardır. Tüzelkişilerin bazen birden çok ikâmetgâhı bulunabilmektedir.
İkbal : Yüksek bir makama ya da iyi bir duruma erişme
İkmal : Eksik malzemenin tamamlanması,temin edilmesi.
İkmalen Vergi Tarhı : İkmalen vergi tarhı, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiye müteallik olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak verginin tarh edilmesidir.
İkrah : Bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak
İkrar : Aleyhine hukuki neticeler husule getirebilen maddi veya hukuki bir vakıanın doğruluğunu tasdiktir.
İkraz : Borç verme ;ödünç verme.
İkrazat : Borç verme, Borçlar.
İktibas : 1.Ödünç alma. Alıntı. 2.Yabancı hukukun tamamen ya da bazı kanunlarının olduğu gibi veya değiştirilerek kabulüdür. Benimsenen hukukun, benimseyen ülke tarafından istenerek gönüllülük esasına dayalı, bilinçli olarak seçimi ve aktarılmasıdır.
İktibas : Ödünç alma, ödünç alınan şey, alıntı
İktifa : Yetinme
İktiham : (Bir zorluğu) giderme, kaldırma, yenme; (olumsuz bir duruma) dayanma, katlanma
İktisap : Bir şeyin mülkiyetini elde etmek demektir.
İktisat Vekâleti : Ekonomi Bakanlığı
İktizâ : Gerek;lüzüm.
İlam : Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge.
İlamat : Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar.
İlânihaye : Sonsuza değin, sonsuza kadar
İlanihaye : Sonsuza kadar.
İlga : Kanun, tüzük veya yönetmeliklerin yeni bir kanun, tüzük veya yönetmelikle yürürlükten kaldırılmasıdır.
İlhak : Kendine bağlama, kendine takma
İlliyet Bağı : Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki.
İlliyet Rabıtası :
İlmühaber : Birinin yer,hal,medeni durum vb şeylerini gösteren resmi belge. Bir şeyin teslim alındığını gösteren belge,alındı kağıdı
İltibas : Karistirilma; benzeşim; karışıklık.
İltica : Sığınma
İltihak : Başka devletler tarafından imza edilmiş bulunan bir muahedeye iştirak etmek isteyen diğer bir devletin müracaat ettiği hukuki muameleye denir.
İltimas : Kayırma, ayrıcalık gösterme
İltisak : Kavuşma, birleşme, bitişme.
İlzam : Bir şeyi lazım kılmak.
İmhal : Mühlet verilmesi,süre verilmesi, erteleme.
İmhal Etmek : Mehil vermek, Süre vermek, Sonraya bırakmak
İmtiyaz : Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık
İmza : Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması.
İndelhace : İhtiyaca binaen, ihtiyaca göre
İnfaz : Bir kararı, bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm. Yargı sonunda verilen kararın uygulanması
İnfaz : Gereğini yapma;yerine getirme; icra etme
İnfial Uyandırmak : Kızgınlığa yol açmak, öfke yaratmak
İnfisah : Akdin kendiliğinden ortadan kalkmasıdır.
İnha : Birini resmi bir göreve atamaya ya da bir üst aşamaya getirmeye ilişkin, ilgili makama yazılmış öneri yazısı.
İnhisar : Tekel
İnhisari : Kendi başına, tekelli
İnikad : Akdin kuruluşunu ve hukukî varlık kazanmasını ifade eden İslâm hukuku terimi
İnkılâp : Devlet eliyle memleketin içtimai hayatının ve müesseselerinin makul ve ölçülü metotlar ile köklü bir surette yenileştirilmesi.
İnsicam : Bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlılık
İnsiyak : İçgüdü
İntaç : Sona erdirme, bitirme
İntibak : Bir durum ya da çevreye uyma, uyum; uyarlama, uyarlanma.
İntifa Hakkı : Başkasına ait taşınır ya da taşınmaz bir mal, bir hak ya da belirli bir mal varlığı üzerinde belirli bir kişiye tam yararlanma imkanı tanıyan bir irtifak hakkıdır.
İntihab : Seçme,seçilme,seçim.
İntihal : Aşırma (hırsızlık), başkasına ait düşünce, görüş, bilimsel eser, yazı ve dizelerin, kaynak gösterilmeden kendisine aitmiş gibi gösterilmesi.
İntihal : Aşırma, bilgi hırsızlığı
İntişar Etmek : Yayılmak, çıkmak, yayımlanmak.
İntizam : Düzenli, düzgün olma.Düzen, çekidüzen
İntizar : Bekleme, gözleme
İptida : Başlangıç, ilk
İptidai itiraz : Ilk itiraz
Îrâd : Gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme
İrad Senedi : Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.
İradi : 1.Dışsal bir zorlama olmaksızın, kişilerin iradeleri sonucu olarak ortaya çıkan 2.İradeli, istençli 3.(Osmanlı Dönemi) iradeden gelmiş. Konulmuş, yerleştirilmiş
İrtifak : Mevcut bir mal üzerinde kullanma hakkı.
İrtihal : Göçme, ölme
İrtihan : Rehin olarak alma, alınma.
İrtikâb : Bekleme, gözleme. Bir işe girişmek
İrtikap : Kötü iş yapma, kötülük etme Yiyicilik. Yalan söyleme, hile yapma.
İslah : Taraflardan birisinin davada yapmış olduğu bir usul işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesidir.
İsnad : Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme, bir şeye dayandırma, yükleme.
İsnat : Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme
İsticvab : Bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir veya birkaç vakıa hakkında mahkeme/hakim tarafından sorguya çekilmesi (dinlenmesi) demektir.
İsticvap Name : Yapılan sorgulamanın yazıldığı kağıt
İstida : 1.Dilekçe, arzuhâl. 2.Emanet bırakma , himaye talep etme.
İstifham : Soru;
İstihkak : Kazanılan şey, hakedilen.
İstihkak Davası : Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddiasında bulunmayı konu alan dava.
İstihlaf : Mirasçı murisin haklarını ve borçlarını istihlaf eder. ( ardıl (halef) olma. )
İstihlak : Tüketim
İstihsal : Üretim; üretme; elde etme
İstihza : Alay, ironi
İstikak : İspat davası
İstikraz : Ödünç alma, borç alma.
İstikşaf : Aslını anlamaya çalışma, keşfe çalışma, keşif çalışması yapma
İstikşafi : Keşif, tanıma amaçlı görüşme
İstiktab : Söyleyip yazdırma, yazısını kontrol etmek için bir kimseye bir kaç satır yazı yazdırma.
İstiktap : tarafı sorguya çeken yargıcın yeteri kadar ikna olmaması durumunda,senedi imza ettiği iddia olunan tarafa yazı yazdırması,imza attırması; yargıç, istiktap yoluyla elde edilen imza ile elde bulunan imzayı karşılaştırır ve ikna olmaya çalışır
İstima : Davada dinleme,yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlenmesi
İstimlâk : Kamulaştırma; kamu kurum ve kuruluşlarınca kamu yararı kararına dayanılarak özel mülkiyete konu taşınmazların bedeli peşin ödenerek alınması
İstimrar : Sürüp gitme, süreklilik.
İstimval : Devletin,olağanüstü durumlarda ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin elindeki mallara el koyması
İstinabe : Bir mahkemenin kendi yargı çevresi dışında ifa edilecek bir iş için bir başka mahkemeden iş yahut işlemin ifası isteminde bulunması
İstinabe : Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yerde bulunan bir tanığın, tanığın bulnduğu yerde ki mahkeme tarafından ifadesinin alınması
İstinaden : Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak, güvenerek.
İstinaf : Temerrüte düşen borçlunun borcun muaccel olması anından borcun ifasina kadar geçen zamandaki faiz.
İstinaf Kanun Yolu : İstinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur.
İstinaf Mahkemesi : İstinaf, Arapça kökenli bir kelime olup,İstinaf Mahkemesi Yargıtay ile ilk derece mahkemeleri arasında olan yargısal denetimin adıdır.
İstinkaf : Sakınmak
İstirdad : Bir şeyi sahibine iade etmek ve geri ödemek
İstirdat : Geri almak.
İstisna : Ayrı tutma; kural dışı sayma.
İstisna Akdi : Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.
İstişare : Danışma
İstişare Etmek : Danışmak
İstivcap : Bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir vakıa hakkında mahkeme tarafından dinlenmesi anlamına gelmekte olup, davanın aydınlatılmasına katkıda bulunan bir usul işlemidir.
İstizag : Herhangi bir konuda açıklayıcı bilgi isteme, bir sorunun açıklanmasını isteme.
İstizah : Herhangi bir durumla, sorunla ilgili olarak açıklayıcı bilgiler isteme.
İstizan : Bir şeyi yapmak için izin alma, izin isteme, yetki isteme
İş’ar : Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek.
İşbu : Bu, özellikle bu, tam olarak bu.
İşkal : Güçleştirme,zorlaştırma, çetinleştirme,müşkilleştirme
İşmam : Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek
İştibah : Şüphelenme,şüphe,kuşkulanma:kuşku
İştira : (iştirâ) – alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak
İştirak : Ortaklık, ortak olma, paydaşlık.
İştirak Halinde Mülkiyet : Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi
İştirak Nafakası : Velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hâkim tarafından hükmedilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır.
İta Amiri : Satın alımlarda ihale ve ödeme onayı için imza yetkisine haiz kamu görevlisi
İtfa : Ödeme
İtham : Suçlama, Suçlu görme.
İtidal : Ölçülülük; aşırı olmama; orta olma; ılımlılık
İtikaf : Bir yere çekilip ibadet etmek.
İtiyadi : Tekrarlanan, Alışkanlık haline gelen
İtiyadi Suçlu : kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi
İtiyat : Alışkanlık, Huy
İtizar : Kusurunu beyan edip af dileme
İtlaf : Öldürerek ortadan kaldırma, yok etme, öldürme
İttiham : Suç altında bulunmak, Suçlamak. Töhmet altında olmak, Suçlandırmak.
İttihaz : kabullenmek
İttihaz Etmek : Saymak, tutmak, … olarak görmek.
İttisâl : bitişme; kavuşma; yakınlık. “
İvazlı İktisap : Bir malın mülkiyetinin veya bir menkul değerin, bir kişiden bir başka kişiye, karşılığında herhangi bir bedel (ivaz) sağlanmadan veya öngörülmeden, geçirilmesidir.
İvazsız Akit : tek tarafa borç yükleyen sözleşme
İvazsız tasarrufHerhangi bir karşılık alınmadan yapılan bir hukuki işlemlerdir. Borçlu tarafın herhangi bir kazanımı olmadan alacağından feragat etmesini, miras hissesinden vazgeçmesini veya bir mal vermeyi söz vermesi ivazsız tasarrufa örnek teşkil eder .
İvedi : Acele , çabucak…
İyi Niyetli 3. kişi : Bir hakkın kazanılmasında iyi niyeti hukuk düzeni tarafından korunan kişidir
İzahtan Vareste : Açıklanmaya gerek olmayan, apaçık ortada olan.
İzale : Giderme, sona erdirme
İzale i Şüyu : Ortaklığın giderilmesi davası
İzdivac : Evlenme
İzinsiz Defin : Ölen kimsenin yasa dışı gömülmesi işlemi. İlgili yer Mezarlıklar Müdürlüğünde kayıt yapılmadan ve yine bu kurumdan izin alınmadan yapılan defin işlemidir.
İcra Mahkemeleri : İcra ve iflas işlerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda görevli, sınırlı inceleme yetkisine sahip, tek hâkimli, özel görevli ilk derece mahkemeleridir. Mahkeme kendi içinde iş bölümü bakımından, icra ceza mahkemesi ve icra hukuk mahkemesi olarak iki şekilde sınıflandırılır (2004 sayılı Kanun, m. 4).
İcra Müdürlüğü : İlamlı, ilamsız icra takipleri ile iflas ve talimat işlerine bakmakla görevlendirilmiş adli birimdir.
İdare Mahkemeleri : İdare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştayda çözümlenecek olanlar dışındaki: iptal davalarını, tam yargı davalarını, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları, Özel Kanunlarda Danıştayın görevli olduğu belirtilen ve İdari Yargılama Usulü Kanunu ile idare mahkemelerinin görevli kılınmış bulunduğu davaları çözümler (2576 sayılı Kanun, m. 5)
İdarî Yargı : İdarenin işlem ve eylemlerinden ve genel olarak kamu hukukuna ait faaliyetlerden doğan uyuşmazlıkların çözümlendiği yargı koludur.
İddianamenin iadesi: Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on beş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı olan iddianamenin Cumhuriyet başsavcılığına iadesine ilişkin verilen karardır
İflas Dosyası : Ticaret mahkemesince iflasına karar verilen borçlunun haczedilebilen bütün malvarlığının cebri icra yolu ile paraya çevrilip, bundan bilinen bütün alacaklılarının tatmin edilmesini sağlayan cebri icra yolu iflas yolu ile takip olup, bu takibin yer aldığı dosyanın adıdır.
İhbar dosyası: 5271 sayılı CMK 158. maddesi gereğince yapılan şikâyetlerin, yasal düzenlemelerde suç olarak tanımlanmayan eylemlere ilişkin olması durumunda söz konusu ihbarın tutulduğu dosyadır.
İhtiyari Arabuluculuk : İhtiyari arabuluculuk, tarafların bir arabulucuya gitme zorunluluğu olmadığı hâlde uyuşmazlığın çözümü için dava açmadan önce arabulucuya başvurmayı tercih etmesidir. Taraflar üzerinde tasarruf edebilecekleri her türlü özel hukuk uyuşmazlığıyla ilgili ihtiyari arabuluculuk yoluna başvurabilir (6325 sayılı Kanun).
İlâmat işleri: Kesinleşmiş mahkeme kararlarının infazı ile ilgili işlemlerdir.
İlâmlı İcra Takibi : Bir dava sonucunda, mahkemece verilen kararı gösteren resmi belgeye ilam, bu mahkeme kararı sonucunda başlatılan icra takiplerine ise ilâmlı icra adı verilir
İlâmsız İcra Takibi : Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilâmlı icra yoluna gitmeyen kişilerin yalnız para ve teminat alacakları için başvurdukları genel haciz yoludur
İnfaz Hâkimliği : Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemlere veya bunlarla ilgili faaliyetlere ya da Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin verdiği kararlara yönelik şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin hâkim veya mahkeme tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmekle görevli olan yapıdır
İstinâbe (Talimat) : Yargı organının yargı çevresi dışında bir işlem yapması gerekirse, o işlemin yapılması için başka bir yargı organından aldığı yardımdır.
İş Mahkemesi : 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, idari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara ilişkin dava ve işlere bakmakla görevli mahkemedir
K Harfi İle Başlayan Terimler
Kaanî : Kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış
Kaasır : Zorla işleten; kısa
Kabil : Kabul eden; kabul edici; olan; olabilir
Kabili Rücu : Dönülebilir
Kabl-el-işgal : Işgalden önce
Kabul : İcabın karşı tarafça olumlu biçimde cevaplandırılması.
Kabz : Alma; elde tutma; edinme
Kabzeylemek : Almak; elde tutmak; edinmek
Kadastro : Arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi;
Kadastro Mahkemesi : Taşınmaz mal mülkiyetine, sınırlı ayni haklara, tapuya tescil, şerh edilecek veya beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakmakla görevli mahkemedir
Kadîm : Çok eski zaman; eski
Kadirşinas : Değerbilir
Kadri Maruf : Takdir edilen miktar.
Kadük Olma : Değer yitimi.
Kâffe : Hep; bütün; cümle
Kâfi : Yeter; yeterli
Kagir : Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir.
Kahir Ekseriyet : Ezici Çoğunluk
Kaide : Kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık
Kâim : Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen.
Kaime : Kağıt para
Kain : Bulunan, olan.
Kal’ : Koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma
Kalbetme : Değiştirme; çevirme
Kambiyo Senetleri : Poliçe, çek ve bonodan ibarettir.
Kambiyo Taahhüdü : Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç.
Kamu Davası Açılması : Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı tarafından görevli ve yetkili mahkemeye hitaben bir iddianame düzenlenerek kamu davası açılmaktadır
Kamu Düzeni : Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen.
Kamu Haczi : Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması.
Kamu Hakları : Şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır.
Kamu Hizmeti : Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler.
Kamu Hukuku : Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.
Kamu Malları : Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar.
Kamu Tüzel Kişileri : Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları.
Kamu Yararı : Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum.
Kamulaştırma : Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi.
Kamus : Sözlük
Kamus-i Türki : Türkçe sözlük
Kan Hısımlığı : Ortak soydan gelen kişiler arasındaki bağdır. Anne, baba, çocuklar 1. dereceden; kardeşler 2 dereceden; amca, dayı, hala 3. dereceden kan hısmı sayılır.
Kanaatbahş : Inandırıcı
Kani : Kanmış, inanmış
Kanun : Anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır.
Kanun Hükmünde Kararnameler : TBMM’ nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır.
Kanun Sözcüsü : Savcı
Kanun Tasarısı : Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ‘ ne sunduğu kanun projeleridir.
Kanun-i Esasi : “Temel Kanun” ya da Anayasa anlamındadır. Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda yeniden yürürlüğe girmiş ve kısmen 20 Nisan 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.
Kanuni İntifa Hakkı : Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı.
Kanuni İpotek Hakkı : Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı.
Kanuni Müşavir : Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman.
Kanuni Şuf’a Hakkı : Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak.
Karabet : Yakınlık
Karâr-gîr : Kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış
Kârine : Ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması
Karine : ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması; aksi ispatlanana kadar kabul edilen.
Karineyi Hal : Duruma göre
Karye : Köy
Karz : Ödünç
Kasıt : Uygun olmadığını bilerek yapılan eylem.
Kast : Kanunun suç saydığı bir eylemi ve onu meydana getirecek hareketin sonuçlarını bilerek ve isteyerek işlemek iradesi
Kat’ : Kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme
Kat İrtifakı : Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı.
Kat Maliki : Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi.
Kat Malikleri Kurulu : Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul.
Kat Mülkiyeti : Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı.
Katılan : Verilecek karar sonrasında itiraz ve diğer hakları talep eden müşteki veya mağdur
Katibi Adil : Noter
Katip : Yazıcı,daktilograf,yazman.
Katiyet Kesbetmek : Hale gelmek
Kavâid : Kaideler; usuller; kurallar; yasalar
Kavi : Kuvvetli
Kayın Hısımlığı : Evlenmeyle oluşan hısımlıktır. Eşin annesi, babası, kardeşi kayın hısmı sayılır.
Kaynak Hakkı : Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı.
Kayyum : Belirli bir işin görülmesi ya da bir malın veya malvarlığının yönetilmesi için sulh mahkemesince atanan kişidir.
Kaza-î İçtihatler : Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir
Kaza-î Karar : Yargısal karar
Kaza-i Merci : Yargı organı; mahkeme
Kaza-i Rüşt : 15 yaşını bitirmemiş olan mümeyyiz bir küçüğün, ana ve babasının muvafakatiyle mahkemece reşit kılınması
Kaza-i Taksim : Ortakların kendi aralarında anlaşarak ortak mallarını paylaşamama durumunda ortaklığın giderilmesi talebiyle mahkemeye başvurmaları ile açılan dava süreci sonunda yargı yoluyla ortak mallarının paylaştırılması
Kaza-î Tefsir : Yargısal yorum
Kazanılmış Hak : Yürürlükte olan hükümlere göre bir kimse yararına sabit olan hak, müktesep hak, hakkımüktesep.
Kazara : İstenmeden ;kaza sonucu; kazaen
Kaziyye-i Muhkeme : Kesin hüküm
Kazuistik : Önceden görülebilecek sorunları belirleyip bunlara ilşkin ayrıntılı çözüm üretme (juristische kasuistik = her hadiseyi hususiyeti zaviyesinden kavramaya çalışan hukuki hadisecilik)(Veli Kafes Hâkim-37658)
Keenlemyekun : Yokluk; Bir hukuki işlemin hüküm doğurması için uyulması gereken temel ve biçim koşullarından birinin bulunmaması hükümsüzlük.
Keenlemyekün : Sanki hiç yokmuş gibi, sanki hiç olmamış gibi.
Ke-en-lem-yekün : Sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi
Kefalet : Kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek.
Keff-i Yed : Elçekme; vazgeçme; karışmama
Kemâl : Olgunluk; tamlık; eksiksizlik
Kerhen : Iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki
Kesb : Çalışıp kazanma; edinme
Kesbetmek : Kazanmak; edinmek; sağlamak
Kesinlik Sınırı : İstinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır.
Keşide : Bir çek veya poliçenin düzenlenerek imza edilmesi ve ilgiliye gösterilmek üzere lehtara veya hamile verilmesi işlemi
Keşide Etmek : Çek, bono, poliçe, senet gibi değerli kağıt hükmündeki belgeleri doldurmak, düzenlemek veya imzalamak.
Keşideci : Çek veya poliçeyi, düzenleyerek ve imza ederek, muhataba ya da lehdara yapılacak ödeme için, ödeme emri veren gerçek ya da tüzel kişidir.
Keşif : Bir olay veya durumun oluş sebeplerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma
ketmetme (ketm) : saklama, bir haberi sözü, gizli tutma
Ketmetmek : Gizlemek; saklamak; sır tutmak
Ketmi Verese : Gerçekte mirasçı sıfatına sahip olduğu halde bir kimsenin bu sıfatı gizlenerek, yok sayılarak mirasın intikalinin ve paylaşılmasının sağlanmasıdır.
Keyfiyet : Iş; durum; mesele
Kezailik : Aynı şekilde
Kısas : Bir suçluya ceza olarak, başkasına yaptığı kötülüğün aynısını verme, uygulama.
Kısmen Kabul – Kısmen Ret : Dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin bir kısmının kabul edilmesi, bir kısmının ret edilmesidir.
Kıstâs : Ölçü; ölçüt
Kıstelyevm : Göreve gelinmediği veya geç gelindiği için maaş veya gündelikten kesinti yapılması.
Kışlak : Kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer. Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi.
Kıyas : Kanunda açıkça yazılmayan bir fiilin, kanunda suç olarak tanzim edilen bir fiile benzetilerek cezalandırılması anlamına gelmekte olup maddi ceza hukukunda kıyas yasağı ilkesi mevcuttur.
Kıyâs : Karşılaştırma; oranlama; örnekseme
Kıymetli Evrak : Kısaca, kıymetli evrak, hakkın senede bağlı olduğu ve hakkın senetsiz olarak ileri sürülemediği ve devrinin mümkün olmadığı,içerdikleri hakkı temsil etmeleri bakımından bizatihi bir değer ifade eden senetlerdir.
kifayet : 1.yetecek ölçüde, miktarda olma, yeterli olma, yetme. 2.bir işi başarabilecek, yapabilecek yetenekte olma.
Kifâyet : Kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik
Kişi : Hak sahibi varlık
Kişisel Haklar : Kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir
Kitab’ül-icare : Icar kitabı; Mecelle’de kira bölümü (faslı)
Kloz : Sigorta sözleşmelerinin kapsamını genişleten veya daraltan özel şartları ihtiva eden ek maddelerdir.
Kod Kanun : Bir alanda yeni baştan düzenleme yapan kanundur. Örneğin 1983 tarihli ve 2872 Sayılı ‘Çevre Kanunu’ bir kod kanun, bu Kanunda değişiklik öngören herhangi bir kanun ise çerçeve kanundur.
Kodifikasyon : Kodifikasyon, yayımlanan mevzuatın derlenip toplanması ve mevzuatta yapılan değişikliklerin ilgili ana mevzuata işlenmesi faaliyetidir.
Kolektif : Birçok kimseyi ya da nesneyi içine alan; birçok kişi ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan.
Kollektif Şirket : Ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir.
Kolluk : Soruşturma işlemlerini yapan ve kanunlarda belirtilen güvenlik görevlileri
Komşu : İsim; konutları yakın olan kimselerin birbirlerine göre aldıkları ad sıfat; sınır ortaklığı bulunan, mücavir.
Konişmento : Konşimento, ya da taşıma senedi (bill of lading) üzerinde yükleyici, alıcı,ihbar mercii den başlıyarak her türlü bilginin yeraldığı kıymetli evraktır.
Konkordato : Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamı
Konsinyasyon : Mal satışları bazı hallerde doğrudan doğruya yapılmaz. Bir kişi aracılığıyla olur. Mal aracının deposuna, bir banka deposuna, umumi mağazalara veya gümrük antrepolarına gönderilir. Emanet suretiyle yapılan bu şekildeki satışlara, konsinyasyon suretiyle sa
Kontrat : Mukavele; sözleşme
Konvansiyon : Genellikle bir gelenek biçimini alan, üzerinde anlaşmaya varılmış, şart koşulmuş veya genel kabul görmüş standartlar, normlar, sosyal normlar veya kriterler kümesidir.
Kovuşturma : İddianamenin savcılık aşamasından sonra mahkemenin kabul etmesiyle savcılıktan sonra karar verilmesine kadarki süreç.
Kovuşturma : İddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade eder
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar: Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde verilen karardır
Kriter : Kıstas; ölçüt; ölçü
Kronoloji : Olayların zaman sırasına göre dizilişi, Tarihî olayların zaman sırasına göre oluşumunu inceleyen ilim
Kubbealtı : Topkapı Sarayında vezirlerin devlet işlerini görmek üzere toplandıkları yer.
Kulis : Bir işin bilinmeyen yönleri; meclis koridoru; Tiyatro sahne arkası
Kuru Mülkiyet : Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı.
Kuvertür : Sigorta hukukunda teminat.
Kuvvei Müsellaha : Güvenlik kuvvetleri
Kuyûd : Kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler
Külfet : Sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet
Külli : Bütün, tmle ilgili
Küllî İcra : Yalnızca bir alacaklının hukuka başvurmasına rağmen, diğer her alacaklının haciz sonrasındaki satıştan ödeme almasına külli takip denir. Bu tip icrada borçlu kişinin tüm mal varlığına el konulmaktadır. İflas hukukunda iflas yolunu ifade eder.
Külliyat : Hakkında yazılan tüm eserleri barındıran dizi
Küsur : Artık
Küşad : Açma; işletmeye açmak
Kütüb : Kitaplar
L Harfi İle Başlayan Terimler
Laakal : En az
Lâ-akall : En azından; daha aşağı olmaz
Lâfz (lafız) : Söz
Lağv Etmek : 1. Bir kuruluşu kaldırmak, işleyişine son vermek. 2. Hükümsüz kılmak, feshetmek, dağıtmak.
Lâhik : Yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi
Lahiya : Gerekçeli karardan sonra verilen itiraz.
Lalettayin : Rastgele, gelişigüzel, sıradan
Lâübâlî : Ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli
Lâ-yete Gayyer : Sabit; değişmez; bozulmaz
Layiha : Dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı
Layüsel : Kendisinden hesap sorulamayan,sorumsuz
Lâ-yüs’el : Yaptığından sorumlu tutulmayan, yaptığı hakkında soru sorulmayan
Lede-l-hâce : Hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman
Ledelicap : Icap ettiğinde
Leh : Bir şeyden veya bir kimseden yana olma, aleyh karşıtı
Lehdar : Yararlanan. sigortadan faydalanan gerçek ya da tüzel kişi veya kişilerdir.
Lehtar : Senet üzerinde adı yazılı olan kişi. Hamiline veya emrine yazılı senetlerde ise lehtar senedi elinde bulunduran ya da emrinde tutan kişidir
Levâzım : Gerekli şeyler; malzeme; malzemeler
Levvam : Çekiştiren, dedikodu yapan, başa kalkan
Liberal : Kişi özgürlükleri, düşünce özgürlüğü ve siyasi özgürlükler yanlısı kişi; başkalarına karşı hoşgörülü olan kimse, hoşgörüye dayanan tutum.
Likit Alacak : Tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacak anlamındadır.
Literal : Kelimesi kelimesine, her şeyi harfi harfine yerine getiren, yalın sade.
Literatür : herhangi bir bilim dalinda yazilmiş olan yazi veya eserlerin bütünü.
Livâ’ : Bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak
Liyakat : 1.layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk. 2.yeterlilik, yetenek
Lokavt : İşveren tarafından kendi teşebbüsüyle veya bir işveren kuruluşun kararına uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasıdır
Lükata : Buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şey.
M Harfi İle Başlayan Terimler
Maada : …başka
Maarif : Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi. meharet. üstadlık. hüner.
Madde-i Sabıka : Yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler
Maddi Edim : Borçlunun malvarlığı ile ifa edeceği edim türü
Maddi Mal : Taşınır ve taşınmaz mallar gibi fiziksel varlığı olan, gözle görülüp elle tutulabilen mal.
Madrûb : Dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş
Ma’dûd : Sayılı;
Madun : Alt aşamada bulunan, birinin buyruğu altında görevli,Ast.
Mafevk : Üst
Mağdur : Haksızlığa uğramış
Mağsûb : Gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer
Mahalli Hukuk : Yöresel dar hukuk.
Mahalli İdareler : Köy, kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki mahalli ihtiyaçları gidermek üzere çeşitli kamu hizmetlerini yürütmekte olan kuruluşlardır
Mahcur : Vesayet altına alınmış kişi; kısıtlı
Mahcuz : Haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş
Mahdut : Sınırlanmış; tahdit edilmiş
Mahfuz : Saklı; gizli
Mahir : Becerikli – İşinin Ehli.
Mahiyet : Nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü
Mahkumunbih : Hüküm konusu
Mahlûl : Hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan
Mahluliyet Kararı : Mirasçısı olmadığı için mal varlığının Devlete kaldığına dair mahkeme kararı.
Mahpus : İradesi dışında, bir mekanda tutulan, hapsedilen
Mahrukat : Yakacak,yakıt.
Mahrum : Yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen
Mahsulât : Mahsuller; ürünler
Mahsup : Hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş
Mahsus : Özgü; özel; müstakil; özel olarak
Mahzar : Erişen, ulaşan.
Makable Şâmil : Geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen
Makable Teşmil : Bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi
Makaddim : Takdim eden dilediğini öne alan ve ileri geçiren,her şeyi yerli yerine koyan demektir.
Makrûn : Yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış
Maksûr : Kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı
Maksut : Kast Edilen- İstenilen Güdülen Amaçlanan.
Maktu : Götürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız
Maktul : Kasten öldürülen kişi.
Makul : Akla Uygun- Mantıklı- Ölçülü.
Makule : Çeşit; tür; soy
Mal : Hakikî veya hükmî bi kimsenin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)
Mal Birliği : Eşlerin, (evlilik sözleşmesinde birliğe dahil olmayacaklarını belirttiği mallar istisna olmak üzere) evlenme zamanında her birinin malik olduğu ve evliliğin devamı süresince mülk edindiği bütün malların dahil olduğu birlik üzerinde kocanın (karının şahsi
Mal Ortaklığı : Eşlerin, ortaklığa girecek mal ve gelirleri sınırlandırmamış olduğu ve bunlar üzerindeki mülkiyet hakkını ortaklaşa kullanarak hiçbir payında bağımsızca tasarruf edemediği mal rejimi.
Malik : Mülkiyet hakkı sahibi; bir şeye sahip olan kişi.
Mamelek : Malvarlığı
Mansub : Atanmış; nasbolunmuş
Marifetiyle : Yoluyla;aracılığıyla
Maruf : Bilinen, Tanınan
Maruz : Arzolunmuş; bir şeyin karşısında etki altında bulunan
Masarif : Masraflar; giderler
Masarifi Muhakeme : Muhakeme masrafları
Maslahat : Emir; buyruk; madde; husus; dirlik düzenlik; iş
Masrûf : Sarfedilmiş; harcanmış
Matbu : Basılı; basılmış
Matlab : Talep olunan; istenen şey
Matlubat : Alacaklar; istenen şey
Matrah : Bir verginin miktarını belirtmek için esas alınan değer.
Matuf : Yöneltilmiş; yönelik
Mazarrat : Zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme
Mazbata : Tutanak
Mazbut Vakıf : Yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf
Mazhar : Erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma
Mazireti Sahiha : Gerçek engel
Mazmûn : Ödenmesi gereken şey
Maznun : Zanlı; sanık
Meail : Sorunlar
Mebaliğ : Meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar
Mebânî : Binalar; yapılar
Mebde : Evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur
Mebi : Satılan şey
Meblâğ : Para tutarı; akçe
Mebnî : Buna dayanan; ….den dolayı; ……den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu
Mecâri : Su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar
Meccanî : Parasız; bedava
Mecmu : Toplam, yığılmış, bir araya getirilmiş.
Mecmuu : Tümü; tamamı; hepsi
Mecra : Bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu
Mecruhiyet : Yaralama
Me’cur : Kiraya verilen şey; kiralanan
Meczum : Anlaşılan
Meçhul : Bilinmeyen; tanınmayan
Meçzum : Anlaşılan
Medar : Dayanak; yardım; elverişli
Medarı Tatbik : Uygulanabilir
Medih : Övgü- Övme
Medlûl : Delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan
Mefhumu Muhalif : Karşıt kavram
Mefruğunbih : Devir konusu şey
Mefruğunleh : Kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse
Mefruşat : Döşeme; ev eşyası.
Mefsuh : Feshedilmiş
Mehaz : Bir eser yazılırken başvurulan kaynak, su akacak yer, su mecrası
Mehil : Süre; önel
Melhuz : Muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir
Memalik : Ülke
Memnu : Menedilmiş; yasaklanmış; yasak
Memur : Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış olan kişilerdir.
Men : Yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme
Men Etmek : Engellemek; yasaklamak
Menâfi : Menfaatler; yararlar; çıkarlar
Menafil : Yararlar
Menba’ : Kaynaklar; çıkış yeri
Menfaati Amme : Kamu yararı
Menfî : Olumsuz
Menfi Edim : Borçlunun bir şeyi yapmamak şeklinde icra edeceği edim türü.
Menfi Zarar : Olumsuz zaradır.
Men’i Muaraza Davası : Bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava
Menkul : Taşınır; taşınır mal
Menkuz : Bozulan
Menşe : Kaynak; kök; başlangıç
Mera : Bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi
Merbut : Bağlı
Merhun : Rehnedilen mal
Mer’i : Yürürlükte; geçerli
Meriyet : Yürürlük
Mersule : Gönderilen
Mesağ : Izin; ruhsat; cevaz
Mesaha : Ölçme; ölçümleme
Mesail : Meseleler
Mesâkin : Meskenler; oturulacak yerler
Meskûn : Içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş
Mesmu : Dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir
Mesned : Isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe
Mesul : Sorumlu
Meşfu : Şuf’a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal
Meşhûd : Görülen
Meşhudat : Şahitlik
Meşru Müdafaa : Uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendisini korumak için başvurduğu yol.
Meşruhat : Açıklamalar verilmiş, şerhler konulmuş, tafsilât.
Meşruiyet : Hukuka uygunluk.
Meşrut : Şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı
Meşruta Tevliyet Davası : Vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava
Metruk : Terk Edilmiş.
Metrukiyet : Yürürlükte bulunan kanunun uygulanmaması durumu.
Mevaşi : Koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan
Mevdaddı Mahsusa : Özel hükümler
Mevhûm : Varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan
Mevkuf : Vakfedilen şey
Mevkufiyet : Tutukluluk durumu, Alıkonulma durumu.
Mevkute : Belirli aralıklarla çıkan (periyodik) yayın
Mevrid : Varacak yer
Mevsukiyet : Sağlamlık
Mezkur : Bahsi geçen, Zikredilen
Mezrûât : Ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler
Mezun : Izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi
Mezuniyet : Izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma
Mikâp : Bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp
Milk : Kudret; tasarruf; mülk
Minval : Şekil
Miras : Ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet.
Miras Şirketi : Mirasın açılmasından, bölüştürülmesine kadar, mirasa dahil olan mal, hak ve borçların oluşturduğu topluluk.
Misillû : Benzer; örnek gibi
Muaccel : Ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş; ödenmesi gereken hale gelmiş.
Muacceliyet : Borcun vadesinin gelmiş olması
Muaddel : Değişik
Muaddün-li-l-istiglâl : Kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya
Muadil : Denk; eşit
Muafiyet : Affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş
Muâhede : Antlaşma; karşılıklı ant içme
Muahhar : Sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki
Muallak : Havada boşta duran; sürüncemede kalmış
Muamelat : Muameleler; işlemler
Muaraza : Çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga
Muassır : Aynı yüzyıl içinde olan.
Muavin : Yardımcı
Muayyen : Belirli; belli; saptanmış
Muayyen Mâ-adâ : Başka; dışında
Mubayaa : Satın alma
Mucibince : Gereğince; uyarınca
Mucip : Gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi
Mucip Sebepler : Gerektirici sebepler; gerekçe
Mugayir : Aykırı; zıt; ters
Muhakeme : Yargılama
Muhammen : Tahmin edilen
Muharrer : Yazılı; yazılmış
Muhassas : Tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü
Muhatara : Riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan
Muhayyerlik : Bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak
Muhdesat : Sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler
Muhik : Haklı; geçerli; uygun; gerekli
Muhkem Kaziye : Kesin hüküm
Muhtar : Özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı
Muhtelif : Çeşitli; değişik; farklı
Muhtevî : İçeren, barındıran.
Muhtıra : Uyarı
Mukabeleihilmisil : Karşılıklılık esası
Mukabil : Karşılık; karşı
Mukabil Dava : Karşı Dava.
Mukaddem : Önce; önce gelen; daha öncede bulunan
Mukadderat : Kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler
Mukarrer : Kararlaştırılmış
Mukarrerat : Kararlar; kararlaştırılan şeyler
Mukataa : Arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi
Mukavele : Sözleşme; akit; bağıt
Mukayyet : Kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş
Mukriz : Ikraz eden; borç veren; ödünç veren
Muktazi : Gerekli
Munkati : Kesilmiş; ara verilmiş
Munkazi : Bitmek
Munsifane : Insaflı ölçüde
Muntafî : Sönme; ortadan kalkma
Muntazır : Bekleyen; gözetleyen
Murabaha : Kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik
Murakabe : Denetleme; kontrol; gözetme
Murakıp : Denetçi
Muris : Kazandıran; veren; miras bırakan, ölümüyle, hakkında miras hukuku hükümlerinin uygulandığı kişi; miras bırakan.
Murtabit : Bağlantılı
Musaddak : Tasdikli; onaylı
Musakka : Sulu tarla;suyu bulunan taşınmaz.
Musakkaf : Üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan;
Musakkafat : Gelir getiren kapalı (damlı) binalar
Musaleh : Mirasçı
Mutad : Alışılmış; âdet olunmuş; normal
Mutakabat : Uzlaşı
Mutalebe : Talepte bulunma; istemde bulunma
Mutallaka : Boşanmış kadın
Mutasarrıf : Tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri
Mutavassıt : Aracı; aracılık eden; vasıta olan
Mutazammın : Içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen
Mutazarrır : Zarar gören kimse
Muteber : Geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam
Muteberiyet : Geçerlik; geçerlilik
Muteriz : Karşı gelen, itiraz eden, itirazcı
Mutlak Hak : Herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Mutlak Muvazaa : Tarafların gerçekte herhangi bir muamele yapmayı düşünmedikleri halde, sadece üçüncü şahısları yanıltmak amacıyla, aralarında bir muamele yapılmış gibi göstermeleri
Muttali : Öğrenme; haberdar olma; bilgilenme
Muvâcehe : Yüzleştirme; yüz yüze gelme
Muvaffakat : Uygun görmek, onaylamak, kabul etmek.
Muvafık : Uygun; yerinde
Muvakkat : Geçici; süreksiz
Muvâzaa : Danışıklı işlem
Muvâzene : Denge
Muzâf : Izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik
Mübâdele : Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim
Mübaseret : Bir işe başlama, Girişme
Mübaşir : Yargıç tarafından verilen emir ve tedvirleri tatbik ile vazifeli adliye memurudur.
Mübayaa : Satın alma
Mübâyenet : Birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş
Mübayenet : Zıtlık, iki şey arasındaki zıddiyet, aykırılık.
Mübâyin : Zıt; aykırı; ters
Mübeyyin : Gösterir
Mücâvir : Komşu olan; yanında bulunan
Mücbir : Zorlayıcı; zorlayan
Mücerred : Soyut; genel
Mücmel : Kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare
Müctemian : Topluca; toplu olarak
Müdafi : Savunucu; savunan
Müdahalenin Men’i : Taşınır veya taşınmaz bir mala karşı yapılan maddi elatma veya sataşmanın, ayni hakka dayanılarak önlenmesi.
Müdahil : Davaya müdahale eden
Müddea : Davacının dava ettiği şey; dava konusu
Müddeaaleyh : Davalı; hakkında dava açılan kişi
Müddeabih : Dava konusu
Müddei : Davacı; iddia eden kişi
Müdde-i Aleyh : Davalı; hakkında dava açılan kişi
müdde-i Umumi : Cumhuriyet Savcısı, Savcı
Müdrik : İdrak eden.
Müebbet : Sonsuz; süresiz
Müeccel : Vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş
Müeddî : Tediye eden; eda eden; doğuran
Müennes : Dişi, Dişilikle ilgili olan
Müesses : Kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş
Müessir : Tesir eden; etkili; tesirli
Müeyyid : Teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren
Müeyyide : Yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler; bir kuralın emir ve yasaklarına uyulmadığı zaman karşılaşılacak olan tepkidir.
Müflis : Iflas eden kişi; mahkemelerce iflasına karar verilen kimsedir
Mühür : Bazı kişi ve kurumların, yaptıkları işlemi veya koruma altına aldıkları eşyayı belgelendirmek için kullandıkları kazılı damga vb. araç.
Mükellef : Yükümlü; ödevli; görevli
Mükellefiyet : Yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev
Mükerrir : Tekerrür.
Müktesep : Kazanılmış kazanılmış hak
Müktesip : Iktisap eden; kazanan; edinen
Mülâhaza : Düşünce; görüş
Mülâhazât : Düşünceler
Mülga : Kaldırılmış, ilgâ edilmiş.
Mülhak Evkaf (Vakıf) : Vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar
Mülki : Ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin
Mülkiyet Hakkı : Kişiye, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sahibi olduğu maldan ve malın hukuki ve doğal ürünlerinden yararlanma ve o mal üzerinde tasarruf etme yetkisi veren egemenlik hakkı.
Mültezem : Gerekli görülen; kayırılan
Mülzem : Bağlı
Mümâselet : Benzeme; benzeyiş; andırma
Mümasil : Örnek; misâl; benzeyen; andıran
Mümellek-ün-leh : Kendisine bir şey temlik olunan kimse
Mümellik : Temlik eden; mülk olarak veren kişi
Mümessil : Temsil eden; temsilci
Mümeyyiz : Sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneğine (temyiz gücüne) sahip kimse.
Mümtâz : Üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı
Mümteni : Çekinen; imtina eden; olamaz;
Münakale : Bir taşınmazla ilgili yeni kayıtla eski kayıt arasında bağlantı kurma. (tedavül)
Münakaşa : Artırma ve eksiltme.
Mün’akit Olmak : Bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak
Münasip : Uygun
Münâzaa : Uyuşmazlık; çekişme; anlaşmazlık
Münaziünfih : Niza konusu; uyuşmazlık konusu olan şey; dava konusu
Münbais : Doğan; ileri gelen
Müncer : Sonuçlanan; şu veya bu sonuca varan
Mündemic : Içinde bulunan; (içinde)yatan
Mündemiç : Bir şeyin içinde var olan, bulunan, saklı olan.
Münderecat : Içerik; kapsam; içindekiler
Münferiden : Tek tek; ayrı ayrı; tek başına
Münfesih : Infisah etmiş; bozulmuş; dağılmış
Münhal : Boş, görevlisi bulunmayan.
Münhasır : ..ye özgü; ..ye ayrılmış; ..ye mahsus; sınırlanmış; ayrılmış
Münkasem : Bölünmüş
Münkati : Kesilen; kesilmiş; kesik; aralıklı
Münkir : Inkar eden
Münselip : Kaybetme, keybeden
Müntakil : Intikal eden; geçen
Müntehap : Seçilen,seçilmiş bulunan
Müntehî : Nihayet bulan; sona eren; son; en son; bir şeyi tamamlayan
Mürâdif : Eş anlam; aynı anlam
Mürafaa : Sözlü duruşma; genellikle Yargıtay’da veya İdare Mahkeme’lerinde yapılan duruşmaya verilen ad
Müraselât : Gönderilen şeyler; mektuplar; yazışmalar
Mürettep : Tertip edilmiş; düzenlenmiş
Mürtebit : Bağlantılı; ilişkili; ilgili
Mürtefi : Kaldırma kaldırılmış
Mürtehin : Rehin alacaklısı; ipotek hakkına sahip
Mürur Hakkı : Geçit hakkı
Müruru Zaman : Zaman aşımı; bir davanın açılması veya hükmün yerine getirilmesi için kanunen belirli zamanın geçmesi
Müsaade : Izin; yardım; uygun olma; serbestlik
Müsadere : Zoralım; bir kimsenin taşınır veya taşınmaz bir malının, kendi isteği olmaksızın devlet tarafından elinden alınması
Müsakkaf : Üzeri dam ile örtülü bina
Müsamaha : Hoş görme; göz yumma; tolerans tanıma
Müsâvât : Eşitlik
Müsavi : Eşit; eş düzeyde; aynı seviyede
Müseccel : Tescilli; yazılmış; kayıtlı; damgalanmış
Müspet Edim : Borçlunun, belli bir şeyi yapmak ya da vermek şeklinde olumlu bir davranış biçimi ile yerine getireceği edim türü
Müstacel : Ivedi; tez; hemen yapılması gerekli
Müstacelen : Ivedi olarak; acele olarak
Müstaceliyet : Ivedilik; acil olma hali
Müstagallât-ı mevkufe : Hayır kurumlarına gerekli geliri sağlamak üzere vakfedilmiş mallar
Müstahsil : Üretimle uğraşan kimse, yetiştirici
Müstehak : Hak eden
Müstehik : Istihkak sahibi; hak kazanmış; haketmiş; layık
Müstelzim : Gerektirici; doğurucu; sonuç doğurucu
Müstemir : Sürekli, kesintisiz
Müstemiren : Sürekli,aralıksız
Müsteniden : Dayanarak; bir şeye dayanarak; delil göstererek
Müstesna : Ayrık; istisna olan; kural dışı
Müşâ’ : Ortaklar arasında beraberce kullanıldığı halde paylara ayrılmamış şey; ortak mal
Müşâbehet : Benzeyiş; benzeme
Müşâbih : Benzeyiş; benzeme
Müşârün-ileyh : Adı geçen; anılan; ilim ve resmi mevkii yüksek olan kimse
Müşkilât : Zorluk; güçlük
Müşteki : Şikayette bulunan, şahsî davacı. İlgili makama derdini aktaran.
Müştemilât : Eklenti
Müşterâ : Iştira edilmiş; satın alınmış
Müşterek Mülkiyet : Birden çok kişinin, kanun veya hukuki işlem nedeniyle, bir mala, fiilen bölüşmedikleri belirli paylar oranında malik olmaları.
Mütakabil : Tekâbül eyleyen, karşı karşıya gelen, karşılıklı durum arzeden.
Mütâlaa : Görüş; irdeleme; düşünce
Müteaddit : Birden fazla; çeşitli
Müteahhidünbih : Taahüt edilen,yapılması istenilen şey
Müteahhit : Taahhüt eden; yüklenici; belli bir inşaatı (eseri) yapmayı üstlenen
Müteallik : Ilişkin; bir şeye dair; ilgili
Müteamel : Alışılagelmiş
Mütebaki : Geriye kalan; artan
Mütecaviz : Devletlerarası hukukuna göre meşru müdafaa dışında olarakdiğer bir devlete silahla tecavüz eden devletin durumudur.
Mütedâir : Dair olan; ilişkin; değin
Mütedavil : Elden ele geçen; dönen; dolaşan; tedavül eden
Müteferri : Eklenti; eklenmiş; ekli; ilişkin; aynı kökten
Müteferriât : Teferruat; ayrıntı
Müteferrik : Dağınık; çeşitli; ayrı ayrı; türlü
Mütegayyib : Kaybolmuş; yitmiş
Mütehammil : Tahammüllü; dayanıklı
Mütehassıl : Doğan; hasıl olan; meydana gelen
Mütehavvil : Değişken; kararsız
Mütekabiliyet : Karşılıklılık
Mütekabiliyet Esası : Bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması.
Mütemadi : Failin harekete geçmesiylehitam bulmıyarak, icrası bir müddet uzayan suçtur; kanuna muhalif olarak bir kimseyi tevkif ve hapsetmek, memnu silah taşımak gibi.
Mütemadiyen : Devamli olarak
Mütemâyil : Eğilimli; taraflı görünen
Mütemekkin : Yerleşen, ikamet eden, sakin olan
Mütemerrid : Temerrüde düşen (kimse); yapması gereken bir şeyi yapmamakta direnen
Mütemmim Cüz : Tamamlayıcı parça; mahalli örf ve adete göre, bir nesnenin esaslı unsuru olan, o nesne yok edilmedikçe veya parçalanmadıkça yahut niteliği bozulmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan parçalar, o nesnenin tamamlayıcı parçasıdır.
Mütenakıs : Çelişik
Mütenasip : Uygun; denk
Müterâfik : Beraber bulunan; karışık; birlikte
Müterettib : Sıralanmış; ait olan; …..üstüne düşen; gereken; meydana gelen; dolayı; meydana gelen
Mütesarlülfesat : Çabuk bozulan
Müteselsil : Zincirleme; dayanışmalı; ardı ardına
Müteselsil Sorumluluk : Birden çok kimsenin, bir borcun veya zararın (tamamının) ödenmesinden, zincirleme olarak ve tek başına sorumlu olması.
Mütevakkıf : Bağlı
Müteveffâ : Vefat etmiş; miras bırakan
Mütevelli : Bir vakfın yönetiminin kendisine verildiği kişi; vakıf yönetim kurulu
Mütevellit : Doğan; ileri gelen
Müttefik-un-aleyh : Üzerine ittifak edilmiş; anlaşma sağlanmış
Müttehaz : Verilen; ittihaz olunan; kabul edilen; yürürlükte bulunan
Müttehit : Birleşik
Müvekkil : Kendisini vekil ile temsil ettiren kişi; vekil eden.
Müvezzi : Dağıtıcı
Müzaheret : Yardım; koruma
Müzakere : Bir mesele hakkında karar vermeden evvel karar verecek kimseler arasında görüşlerin ortaya atılmasıdır.
Müzayaka : Sıkıntı, darlık, parasızlık.
Müzayede : Artırma; açık artırma
Müzekkere : Yargılama makamının, bir kararın yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazdığı yazı.
N Harfi İle Başlayan Terimler
Naçar : Çaresiz
Nafaka Yükümü : Bir kimsenin kanunun öngördüğü yoksulluğa düşmüş olan yakınlarına yardım etmekle yükümlü olmasıdır.
Nâfıa : Bayındırlık işleri
Nagamât : Nağmeler, ağhenkler, güzel sesler.
Nağahani : Ansızın
Nahiye : Bucak; bölge; kenar; kısım; çevre
Nail Olmak : Erişmek; kavuşmak
Naiplik : Vekâlet
Nâkız : Bozma; kaldırma;
Nâm-ı Müstear : Takma ad; eğreti ad nasb atama; tayin etme; dikme; saplama
Namütenahi : Ucu bucağı olmayan, sonsuz
Nası Izrar : Suç olarak düzenlenen mala zarar verme fiili.
Nâsıb : Nasbeden; diken; tayin eden; atayan
Nâşi : Ötürü, dolayı,yüzünden
Nâtık : Bildiren; bildirici; gösterici; söyleyen; konuşan; idrak eden; düşünen nazara almak göz önüne almak
Navlun : Gemi ile yapılan taşımacılıkta sözleşmeyle belirlenen mal taşıma bedeli.
Navlun Mukavelesi : Deniz yoluyla eşya taşımak üzere yapılan sözleşmedir.
Nazarı Dikkat : Göz önüne almak
Nazariye : Kuram
Nazır : Bakan, vekil.
Nebât : Bitki
Nedamet : Pişmanlık
Nedbe : Yara izi
Nefaset : Kıymetli olma, nefis olma durumu. Değerlilik.
Nef’î : Çıkar ile ilgili; faydacı
Nehbü-Garet : Yağma, malın yağması
Nema : Büyüme; gelişme; kazanç; kâr; getiri; faiz
Nesafet (Nasfet) : Soyut ve katı nitelikteki kuralların uygulamada doğurduğu haksız uygulamaları yumuşatarak adalet ve hakkaniyete uygun hale getirilmesi.
Nesayih : Nasihatler
Neseben : Soyla ilgili; soy bakımından
Nesep : Ana baba ile çocuklar arasındaki hukuki bağ.
Neşet : Meydana gelmek, vücuda gelmek. Büyüyüp kat ve kamet sahibi olmak. Yetişmek, ileri gelmek
Neşet Etmek : Doğmak; ileri gelmek; kaynaklanmak
Neşir : Yayma, dağıtma, yayım
Neşriyat : Yayın
Netice-İ Talep : İddia olunan şey.
Nevakıs : Noksan; eksiklikler, noksanlar
Nevi : Çeşit; tür
Nevi Şahsına Münhasır : Kendi türüne özgü, emsalsiz, özgün. Bkz. Latince: Sui generis.
Nez’ : Sökme; kaldırma; yoketme
Nezafet : Temizlik,paklık
Nezaret : Denetim; gözetim; bakanlık
Nezdinde : Huzurunda, gözetiminde, yanında
Nezetmek : Kaldırmak; ayırmak; ilişiği koparmak
Nısf : Yarım; yarı; yarısı
Nidâ : Çağırma; bağırma; ünlem
Nihai Karar : Yargılama sonunda verilen karar.”
Nisab : Derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması
Nisap : Derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması
Nisbî Hak : Ancak belirli bir şahsa veya şahıslara karşı ileri sürülebilen daha geniş bir kitleye karşı kullanılma imkanı olmayan sıradan haklar.
Nispi Butlan : Hukukta kendiliğinden geçersiz olma, kanuna, kamu düzenine, ahlaka aykırılık halidir. İşlem hukuken vardır ama yapıldığı andan itibaren geçersizdir.
Nispi Muvazaa : Yapılan asıl muamelenin şartlarını ya da konusunu farklı şekilde göstermeleri
Niyabet : Toplu mahkemelerde bir hakimin,mahkemenin yetki alanı içerisinde;ancak duruşma salonu dışında yapacağı işlemleri mahkeme adına yapmakla görevlendirilmesidir.
Niyâbet : Vekillik;
Niza : Ihtilaf; çekişme; uyuşmazlık
Nizami : 1. Nizâma ve düzene ait, nizâmında olan, tertipli, muntazam. 2. Kanun ve nizama uygun.
Nizamname : Tüzük
Nizâm-nâme : Tüzük
Nizasız ve Fasılasız : Uyuşmazlık konusu olmadan ve hiç ara vermeden; ihtilâfsız ve arasız
Nokta-i Nazar : Görüş; bakış açısı
Non Bis İn İdem : Aynı dava nedeni için iki kez yargılama yapılamayacağına dair hukuki bir ilkedir.
Norm : Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum, düzgü
Normatif : Bir kural değerini, gücünü taşıyan, düzgüsel.
Nosyon : Anlayış
Noter : Çeşitli belge ve işlemlere geçerlik kazandırmak ve yasanın öngördüğü diğer görevleri yerine getirmekle yükümlü, belli nitelikleri ve kendine özgü bir hukuk statüsü olan kamu görevlisi, kâtibiadil.
Nukud : Nakitler; paralar
Numerus Clausus : Sınırlı sayıda
Nush : Öğüt, nasihat
Nükûl : Vazgeçme; cayma; kaçınma
Nümune : Örnek
Nüve : Bir şeyin özü, Çekirdek.
O Harfi İle Başlayan Terimler
Objektif İyiniyet : İnsanlar arasındaki münasebetleri kanun, örf ve adetten başka tanzim eden ve hukuk dışındaki mevcut olan ahlak, adap, haysiyet, şeref, doğruluk, insaniyet vs. esaslara denir.
Olası Kast : Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli.
Olveche : O şekilde
Ombudsman : Kamu denetçisi, şikayetleri ve birtakım teşebbüsleri ele alıp değerlendiren ve bunlara her iki taraf için de tatmin edici çözümler bulan kişidir.
Onama : Onamak işi, uygun bulma, tasvip.
Onur : Öz saygı
Ordino : 1-Bir poliçenin arkasına yazılan havale emri, 2- Tüccarın malını gümrükten çekebilmesi için vapur kumpanyasından yük konşimentosuna karşılık verilen havale, 3- Denizcilik işletmelerinde gemi adamlarını gemilere atama belgesi.
Orta Malları : Yollar, köprüler, camiler gibi herkesin kullanabileceği kamu malları.
Ortaç : Tümleç olabilen,isim ve sıfat gibi kullanılan fiil asıllı kelime sıfat-fiil. ör: gelen çocuk, adı batası adam.
Ortak Yerler : Kat mülkiyetine tabi anagayrimenkulün, kat maliklerince ortaklaşa kullanılıp yararlanılan yerleri.
Ö Harfi İle Başlayan Terimler
Öjenik : Genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimi
Ölçü Norm : Anayasaya uygunluk denetimine konu olan normların, uygunluk incelemesinde tabi olacakları norm yada normlardır.
Ölüm Karinesi : Kişinin ölümüne kesin gözle bakılacak şekilde kaybolmasıdır.
Ölüme Bağlı Tasarruf : Gerçek kişilerin, ölümünden sonra hukuki etki ve hükümler doğurmak üzere yapmış olduğu hukuki işlem.
Ölünceye Kadar Bakma Akdi : Taraflardan birinin, ölünceye dek bakma ve kendisini görüp gözetme koşuluyla, malvarlığını veya bir kısım malları öbürküne geçirme (intikal ettirme) borcu altına girdiği sözleşme.
Öndelik : Avans
Önel : 1.İş sözleşmesine göre işçinin işten çıkarılması durumunda tanınan belirli süre 2.Bir işin bitirilmesi için tanınan ek süre.
Örtülü Boşluk : Somut olaya uygulanacak hükmün, yasada yer almasına rağmen, yeterli biçimde arz olunmamasıdır.
Özel Haklar : Şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından,yani özel hukukundan doğan haklardır.
Özel Hukuk : Kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.
Özelge (Mukteza) : Bir konudaki görüşü ve yapılması gereken uygulamayı bildiren yazı. Mükelleflerin vergi durumları ve uygulanması bakımından tereddüde düştükleri hususlar hakkında bilgi istemeleri üzerine kendilerine yetkili makamlarca yazılı olarak verilen görüşlerdir.
Özgülemek : Bir şey veya bir yeri birine,bir şeye ayırmak,vermek, hasretmek, tahsis etmek.
P Harfi İle Başlayan Terimler
Pacta Sunt : Ahde vefa, uluslararası hukuk kurallarının oluşmasında etkili olan ve devletin anayasasında var olan ve devlete antlaşma yapma yetkisi tanıyan kuraldır. Antlaşmalar hukuku kuralıdır. Bu kuralın bağlayıcı niteliği, iyi niyet ilkesine dayanmaktadır.
Pafta : Kadastrosu yapılan yerlerin ada ve parsellerinin, belli ölçülerle çizilmiş haritaları.
Paraf : 1.Yalnız adın veya ad ve soyadın başharfleriyle atılan kısa imza. 2.Bir yazının görüldüğünü, işlem gördüğünü veya o yazıdan haberdar olunduğunu gösteren kısaltılmış imza.
Parakete : Geminin saatteki hızını anlamak için kullanılan araç.”
Parsel : İmar düzeni bakımından belli ölçüler gözönüne alınarak sınırlandırılmış arazi parçalarından her biri.
Paydaş : Bir bütünün belli bir kısmından (paydan) yararlanan; hissedar.
Peçeleme Sözleşmesi : Vergi mükellefleri ve sorumluları; özel hukuk biçimlerini ve kurumlarını olağan kullanımları dışında kötüye kullanarak vergi kaçırma amacı güdüyorlarsa bu amaca yönelik olarak yaptıkları sözleşmelere peçeleme sözleşmesi denir.
Pedavra : Köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta; hartama.
Pedersahi : Ataerkil
Perdebirun : Ağzı bozuk,kötü söz söyleyen, açık saçık konuşan
Persona Non Grata : istenmeyen kişi
Peşin Harç İlamsıztakiplerde, takip talebinde bulunan alacaklıdan, alacağın binde beşi oranında tahsil edilen miktar
Pey Sürmek : Bir sözleşmeyi yapmak için ileri sürülen taminât miktarı önerilen bedel, şart-ı cezâî miktarı.
Peyderpey : Azar azar, yavaş yavaş
Pinhan : Gizli, saklı, gizlenmiş.
Plebisit : Halk oylaması
Poliçe : Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri.
Potkal : Kaza veya başka bir olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize salınan,içinde mektup olan şişe
Pozitif Hukuk : Belli bir anda belli bir ülkede yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümü.
Pragmatik : (Fr. Pragmatique) Faydacı, yararcı, eylemle ilgili.
Pratika : Kıyı sağlık idaresi tarafından gemilere verilen giriş çıkış izni
R Harfi İle Başlayan Terimler
Râbıta : Bağlantı; bağ; düzen; tertip
Rachat : İdârenin imtiyaz sahibinin hiçbir kusuru olmasa dahi, hizmet ve kamu yararının gerektirmesi nedeniyle, sözleşmeyi tek yanlı feshettiğinde, imtiyaz sahibinin zararını tamamen gidermek zorunda olmasıdır. 2 Devletin durumunun iyi oldugu zamanlarda sermaye piyasasından kendi tahvillerini alması işlemidir. Yani devlet, durumu iyiyse ve bütçe fazlası varsa piyasadan kendi tahvillerini geri satın alır.
Râci : Rücu eden; geri dönen; ilgisi olan
Rad : Redden, Geri çeviren,
Râhin : Rehin veren kişi
Rahin : Rehin veren; rehneden
Rakabe : Devri ve devir alınması olanaklı bulunan şeyin kendisi; örneğin tarla,köle gibi; mala(şeye) hakim olabilme kudreti; çıplak mülkiyet
Ram : 1. İtaat eden, boyun eğen, itaatli, münkad. 2. Teslim olmak, hükmü altına girmek
Rantabilite : Sermayenin parasal verimliliğini ifade eder.
Rapt : Bağlama; bağlanma; iliştirme; bağlaç
Rayiç : Sürüm değeri; geçerli olan
Rayiç Değer : Bir iktisadi kıymetin, değerleme günündeki normal alım-satım değeri; piyasa değeri.
Re’sen : Kendiliğinden; herhangi bir isteğe gerek olmadan; otomatikman
Recim : Şeriat düzeninde bir insanı taşa tutarak öldürme cezası.
Reddiyat : Davadaki masrafları karşılamak için tarafların önceden yatırdığı gider avasından para çekme işlemi
Ref Etmek : Kaldırmak; örneğin itirazın ref’i (kaldırılması)
Referandum : Halk oylaması. Halkın türlü siyasi ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama.
Refik : Arkadaş
Rehin : Bir borcun yerine getirilmemesi halinde, alacaklarının teminatı olmak üzere ve paraya çevirtme hakkıyla birlikte alacaklı lehine verilen taşınır veya taşınmaz mal güvencesi.
Rehnedilen : İpotekli, İpotekli mal.
Rehnli Tahvil : Genellikle konut yapımına finansman sağlamak için çıkarılan ve karşılığında ipotekle güvence verilen borç senedi.
Rehnüma : Rehber, kılavuz
Reis : Başkan
Reisievvel : Birinci reis
Replik : Davacının, davalının cevap layihasına (yazısına) karşı verdiği cevap.
Re’sen Vergi Tarhı : Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanunî ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır.
Resepsiyon : Bir toplumun hukukî mevzuatının bir başka toplum tarafından, kendi hukuku olmak üzere alınması olgusunu ifade etmektedir. İktibas.
Resim : Devlet daire ve kurumlarında görülen hizmet ve yapılan giderlerin karşılığı olarak, sadece o işle ilgisi bulunan kişilerden alınan bir gelir.
Resmi Gazete : Başbakanlık tarafından çıkarılan ve kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, tüzüklerin ve bazı yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi için yayımladığı gazetedir.
Resmi Senet : Resmi bir makam ve görevlinin, usulüne göre düzenlediği veya onayladığı belge.
Resülmâl : Anamal; sermaye
Reşit : Ergin; rüşt yaşını doldurmuş; onsekiz yaşını dolduran veya onsekiz yaşını doldurmamasına rağmen evlenen veya yasal olarak erginliğine mahkemece karar verilen kişi
Rezonans : Bir sistemin (genellikle doğrusal bir sistemin) bazı frekanslarda diğerlerine nazaran daha büyük genliklerde salınması eğilimidir
Rıza-i Taksim : Ortakların kendi aralarında anlaşmak suretiyle ortak mallarını paylaşmaları durumu
Riziko : zarara uğrama tehlikesi, tehlike, zarar ve ziya
Rödevans : Daha ziyade yeraltı kaynaklarının işletilmesi ve kâr paylarının rödevans şeklinde ifade edilmesinden dolayı, bu tür sözleşmelere rödevans sözleşmesi, imtiyaz payına da rödevans ücreti denilmektedir. İmtiyaz hakkı.
Rödövans : Gelir, irat. Maden İşletme Kirası
Rölativist : Bağıntıcı, göreci
Rûz-nâme : Gündem; yevmiye defteri; takvim
Rücu : Dönme; geri dönme; cayma; sözünden dönme; sözünü geri alma; bir ödemede bulunan kimsenin, bu bedeli, asıl ödeme yapması gereken kişiden istemesi;
Rüçhan : Öncelik; üstünlük; imtiyaz
Rüsum : Resimler; devlet dairelerinde ve diğer kamu kuruluşlarında görülen hizmet ve harcamaların karşılığı olarak alınan vergiler
Rüşt : Erginlik
Rü’yet : Davanın bakılmakta olması.
S Harfi İle Başlayan Terimler
Sabit Olmak : Bir şeyin varlığı, doğruluğu, gerçekliği kesin olarak belli olmak.
Sâdır Olmak : Ortaya Çıkmak
Safahat : Evreler, safhalar
Sahih : Gerçek, düzgün, doğru, legal, hukuka uygun
Saik : Sebep
Saik Hatası : İradenin oluşmasında etkili olan bir konuda düşüncenin gerçek duruma uygun olmaması, kişinin olayları yanlış algılayıp, bunları yanlış değerlendirerek, beklenti ve tahminlerinde isabetsiz bir kararla iradesini oluşturmasının sonucu olan yanılmadır.
Saik-i Mümbit : Niyetiyle bekleneni verebilen, randımanlı, faydalı
Sâkıt : Susan; herhangi bir görüş bildirmeyen; düşen; düşücü; hükümsüz
Sakıt Olmak : Geçerliliği kalmamak, düşmek.
Salâhiyet : Yetki; bir davaya bakabilme
Salık : Olmuş veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber
Sâlif-üz-zikr : Zikri geçen; bildirilen
Salih : Elverişli; uygun
Sanık : Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişidir
Saniyen : Ikinci olarak
Sarahat : Açıklık; netlik; sarihlik; aydınlık
Sarf : Harcama, tüketme, kullanma
Sarfı Nazar : Sayılmama, vazgeçme, dikkate almama.
Sarf-i Nazar Etmek : Vazgeçmek
Sarfinazar : Hesaba katmamak, saymamak, vazgeçmek.
Sarfiyat : Harcamalar; giderler
Sari : Bulaşan; bulaşıcı
Sarih : Kolay anlaşılır, belli veya belirgin, açık
Satış Vaadi : Bir kimsenin, taşınmaz malını bir başkasına satmayı (ileride yapılacak satım akdini) taahhüt ettiği sözleşme.
Sav : ileri sürülen düşünce, iddia, tez
Savcı : Devlet adına ve yararına davalar açan, kamu haklarını ve hukuku yerine getirmek üzere yargıç katında sanıkları kovuşturan görevli, müddeiumumi.
Savcı Başına Dosya Temizleme Oranı : Cumhuriyet başsavcılıklarında görevli bir savcının referans yıl içinde bakması gereken yıl içinde gelen dosyaları hangi oranda sonuçlandırarak temizlediğini gösterir. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde savcı başına sonuçlandırılan dosya sayısı/ referans yıl savcı başına düşen yıl içinde gelen dosya sayısı.
Savcı Başına Düşen Gelen Toplam Dosya Sayısı: Cumhuriyet başsavcılıklarında görevli bir savcının referans yıl içinde bakmakla görevli olduğu toplam dosya sayısını gösterir. Gelen
Savcı Başına Düşen yıl İçinde Gelen Dosya Sayısı: Cumhuriyet başsavcılıklarında görevli bir savcının referans yıl içinde bakmakla görevli olduğu yıl içinde gelen dosya sayısını gösterir. Hesaplama formülü: Referans yıl Cumhuriyet başsavcılıklarına yıl içinde gelen dosya sayısı/ Referans yılda görevli savcı sayısı.
Savcı Başına Reel Çalışma Oranı : Cumhuriyet başsavcılıklarında görevli bir savcının referans yıl içinde bakması gereken gelen toplam dosyanın ne kadarını sonuçlandırabildiğini gösterir. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde savcı başına sonuçlanan dosya sayısı/ referans yıl savcı başına düşen gelen toplam dosya sayısı.
Savcı Başına Sonuçlanan (Çıkan) Dosya Sayısı : Cumhuriyet başsavcılıklarında görevli bir savcının referans yıl içinde sonuçlandırdığı dosya sayısını gösterir. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde Cumhuriyet başsavcılıklarında sonuçlandırılan dosya sayısı/ Referans yılda görevli savcı sayısı.
Savcılık : Devlet adına kamu davasını açan makamdır.
Savıcı : başından savan kimse
Sây : Emek; çalışma
Sayıştay : Devlet mallarını kabız ve sarf ve idare ve edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet.Divanı muhasebat
Saylık : İçerisinde düz taşların bulunduğu, imar ihyaya elverişli arazi.
Sebat : Sözünden veya kararlarından dönmeme, bir işi sonuna değin sürdürme, direşme.
Sebepsiz Zenginleşme : İki mal varlığı arasında, birinin zararına olan haklı bir sebep olmaksızın meydana gelen değer kaymalarını ifade eder. Bu kaymalar, zenginleşmenin veya fakirleşmenin davranışları ile olabileceği gibi, tabi kuvvetlerin sonucu da olabilir.
Sebketmek : Vâki olmak; yapılmak; olmak; ileri geçmek
Seddedilmiş : Kapatılmış. Hududlanmış
Sefaret : Elçilik, büyükelçilik
Sefir : Elçi, Büyükelçi
Sehim : Pay; hisse
Sehven : Yanlışlıkla.
Selahiyet : İzin,müsade,yetki.
Selb : Zorla alma; kaldırma; giderme
Selef : Önce gelen kimse
Self-Determinasyon Hakkı : Ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı.
Semen : Satış parası; satış sözleşmesinde, satana mal teslimine karşılık olarak ödenecek para
Semeni : Satış sözleşmesinde alıcının borcu
Semere : Bir maldan elde edilen ürünler; Tabii Semere
Senedât : Senetler
Sened-İ Hâkanî : Tapu senedi
Senet : Bir kimsenin yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek için imzaladığı resmi kâğıt, belgit.
Senevî : Senelik; yıllık
Seraser : Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen
Serdetmek : Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya çıkmak; belirtmek
Sermediyet : Sonsuzluk, süreklilik, ebedilik
Seyirtmek : Koşmak, koşar adım yürümek
Seyrân-gâh : Gezme yeri; dolaşma yeri
Seyrüsefer : Gidiş geliş; trafik
Sıhhî : Sağlıkla ilgili, sağlığa âit
Sıhri Hısım : Kan bağı ile değil, kanuni yollarla oluşan hısımlıktır.
Sınai : Sanayi ile ilgili, endüstriyel
Sınırlı Ehliyetli : Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı olmayan kişiler. Tam ehliyetli olduğu halde birtakım sebeplerden ehliyeti sınırlandırılmış kişiler. Yasal danışmanları olmadan borç altına giremezler.
Sınırlı Ehliyetsiz : Ayırt etme gücüne sahip, ergin olmayanlar ve kısıtlılardır. Ergin olmayanlar veli, vasi olmadan borç altına giremezler. Ayrıca vasilerin rızası olsa dahi kefil olamaz, bağış yapamaz, vakıf kuramazlar.
Sıra Cetveli : Satış tutarının tüm alacaklıların alacağını karşılamaması durumunda düzenlenen çizelgedir.
Siber Zorbalık : Dijital teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilen zorbalıktır. Bu tür zorbalıklar sosyal medyada, mesajlaşma platformlarında, oyun platformlarında ve cep telefonlarında görülebilir. Hedef seçilen kişileri korkutmaya, kızdırmaya ya da utandırmaya yönelik olarak tekrarlanan bir davranıştır.
Sigorta Primi : Sigorta ettirenin sigortacıya ödemekle yükümlü olduğu ücrettir.
Silsile : Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra
Simsarlık : Arabuluculuk
Sin : Yaşanılan süre
Sinkaf : Ağır bir küfre tekabul eden kelime.
Sinkâf : Erkeklik organı ve ilgili sövgülerin tümünün kısaltılmış biçimi.
Sirayet : Bulaşma; yayılma; geçme
Sirkat : Hırsızlık; çalma; çalınma
Siyanet : Koruma
Siyasi Haklar : Herhangi bir biçimde devletin yönetimine ve siyasi kuruluşlarına katılmaya yönelik haklardır
Skar : Yara izi, kesi, iyileşmiş yara.
Sorgu : Suç niteliğinde görülen bir konuyla ilgili olarak, durumun aydınlanması için yargıcın sanığa sorular sorması ve sanığın bunları yanıtlaması işi.
Soruşturma : Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden, iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade eder (5271 sayılı Kanun, m. 2).
Soruşturma Açma : Şikâyet, ihbar veya başka bir şekilde bir suçun işlendiği şüphesinin öğrenilmesi durumunda kamu davası açmaya yer olup olmadığının tespitine yönelik Cumhuriyet savcısı tarafından başlatılan araştırmadır.
Soruşturmaya Yer Olmadığı Kararı : İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda verilen karardır
Sosyal Devlet : Fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir.
Sosyal İlişkiler : Şahısların birbirleriyle veya toplumla olan ilişkileridir.
Sosyal Kurallar : Sosyal ilişkileri düzenleyen din, ahlak, görgü ve hukuk kurallarıdır.
Sosyal ve Ekonomik Haklar : Kişinin sosyal ve ekonomik faaliyetleriyle ilgili bulunan hak ve hürrriyetlerdir.
Sovtaj : sigortacılık sektöründe hasar gören malın hasar almayan bölümünün sigortacı tarafından alınarak gelir haline getirilmesine veya hasarlı malın değer taşıyan bölümünün sigortalıya bırakılarak, sigorta şirketinin bu değeri tazminat ödemesinden düşmesine verilen isimdir.
Sözleşme : İki veya daha çok kişinin, aralarında bir hukuki bağ yaratmak, bu bağı değiştirmek veya ortadan kaldırmak amacıyla, karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan ederek yaptığı hukuki işlem; akit.
Sözleşmeden Dönme : Taraflardan birinin, mevcut sözleşmeden cayması; sözleşmeden rücu.
Suç : Bir toplumun var olma; yaşam koşullarını veya bireylerin ve toplumun temel yararlarını ihlâl eden ya da tehlikeye sokan; topluma zarar verdiği, tehlikeli olduğu kanun koyucu tarafından kabul edilen bu yüzden de ceza veya güvenlik tedbiri müeyyidesine bağlanmış fiillerdir.
Suç Tasnii : Suç uydurma
Suç Vasfının Değişmesi : Suç vasfının değişmesi, savcı tarafından hazırlanan iddianamede şüphelinin yargılanmasını talep ettiği sevk maddelerinin şüpheliye isnat edilen suça uymaması, başka bir deyişle mahkemece suç tipinin farklı bir hukuki nitelemeye tabi tutulmasıdır.
Suça Sürüklenen Çocuk : Kanunlarda suç kapsamında tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk
Suçlu : Suç işlemiş kişi, mücrim.
Sudur : Verilen ; çıkan
Sui Generis : “Kendine özgü”, “emsalsiz”, “özgün” anlamlarına gelen, Hukuk gibi birçok disiplinde kullanılan Latince bir ifade. Nevi şahsına münhasır.
Suiniyet : Kötüniyet
Suje : 1.Fail 2.Muhakemede kendine ait bir statüsü bulunan ve diğer bireylerden bağımsız olarak gerçekleştireceği işlemlerle muhakemenin ilerlemesine katkı yapan kimsedir.
Sukut : Düşme; düşüş
Sukutu Hak Müddeti : hak düşürücü süre
Sulh : Barış.
Sulh Ceza Mahkemesi : Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezaları ve bunlara bağlı adli para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adli para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması ile görevli olup 2014 yılında uygulamadan kaldırılmıştır
Sulh Hukuk Mahkemesi : Dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları, taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları, ve 6100 sayılı Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları incelemekle görevli mahkemedir
Sulh Olma : Görülmekte olan bir hukuk davasında tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konularda dava konusu uyuşmazlığı kısmen ya da tamamen sonlandırma amacıyla yaptıkları sözleşmedir
Sulta : Otorite, Baskı
Suni Hısımlık : Evlatlık ile evlat edinen arasındaki bağdır.
Sureti Mahsusa : Özel olarak; özellikle; belli amaçla
Sureti Mümtaze : Öncelikli
Suveri Müsaddaka : Onanmış örnek
Sübut : Kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkma, gerçekleşme, belgelenme.
Sübut Bulmak : (bir suç, durum vb.) belgeyle, delille ortaya konulmak, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkmak.
Sübut Bulmama Nedeniyle Davanın Reddi: Dava konusu fiilin delillendirilememesi, şüpheye yer bırakmayacak şekilde gerçekleştiğinin ispat edilememesi nedeniyle davanın reddedilmesidir.
Sübuta Ermek : Gerçekleşmiş eylemin kuşkuya yer olmayacak bir biçimde kanıtlanması, ispat edilmesi.
Süje : Muhakemede kendine ait bir statüsü bulunan ve diğer bireylerden bağımsız olarak gerçekleştireceği işlemlerle muhakemenin ilerlemesine katkı yapan kimsedir
Süje : Süje
Sükna : Oturma yeri; oturulacak yer; konut
Sükna Hakkı : Bir evde veya evin bir bölümünde oturma hakkı veren kişiye bağlı bir irtifak hakkı; oturma hakkı, bir evde veya evin bir bölümünde oturma imkanı veren bir irtifak hakkı.
Sülüsân : Üçte iki
Sürekli Edim : Borçluyu belli bir süre, belli davranış ya da davranış biçimleri ile bağlı bulunmakla yükümlü kılan edim
Süreli İcap : Bir kimsenin, belli bir süre bağlı olmak niyeti ile beyan ettiği icap.
Süresiz İcap : Kabul haberinin kendisine ulaşması ile ilgili olarak herhangi bir süre tayin etmediği icap
Sürüm : 1. Bir ticaret malının satılır olması, “
Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi
toplam dosya sayısı; geçen yıldan devren gelen, yıl içinde gelen dosyaları kapsamaktadır. Hesaplama formülü: Referans yıl gelen toplam dosya sayısı/ referans yılda görevli savcı sayısı.
Ş Harfi İle Başlayan Terimler
Şagil : Meşgul eden; meşgul olmayı gerektiren; işgal eden; bir mülkte oturan
Şahâdet : Tanıklık
Şahadetname : Bir eylemin yapıldığını, bir durumu gösteren ve yetkililerce verilmiş olan onaylı belge.
Şahbender : Konsolos
Şahit : Tanık
Şahsı Âhar (Âher) : Başkası; üçüncü kişi
Şahsi Cezasızlık Sebepleri : Suçun işlendiği sırada var olan ve failin cezalandırılmasına mani olan şahsa bağlı sebeplerdir.
Şahsi Edim : Borçlunun bizzat bedeni ya da fikri gücü ya da yeteneği ile icra edeceği edim türü
Şahsi Haklar : Ayni hakların aksine, herkese karşı ileri sürülemeyen haklar; kişisel haklar.
Şahsiyet Hakları : Şahısların maddi,manevi ve ekonomik bütünlüğü üzerindeki mutlak haktır.
Şamil : Içine alan; kapsayan; çevreleyen
Şâmil Olmak : Kapsamak; içine almak
Şantiye : 1. Yapı gereçlerinin yığılıp saklandığı veya işlendiği yer.
Şârih : Şerhçi; şerh eden; bir konuyu ayrıntılarıyla açıklayan
Şark : Doğu
Şartname : Satın alma, satma, yaptırma, kiralama vb. işleri gerçekleştirmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin düzenlediği ve işi yapan ile yaptıranın üstlendikleri koşulları belirleyen resmî belge.
Şayeste : Para alıp vermek yetkisi,saklama yetkisi.
Şayeste : Uygun, yakışır,layık uygun, münasip.
Şayi : Pay; hisse
Şâyi Hisse : Ortak (müşterek) mülkiyette, ortaklardan herbirine ait pay
Şayian : Ortaklaşa
Şecâat : Yiğitlik, kahramanlık,cesaret
Şefi : Şufa (önalım) hakkı bulunan kişi; önalımcı
Şehadet : Yüksek bir ülkü uğrunda ölme, şehit olma
Şehadetname : Bir işin yapıldığını gösteren, yetkilisi tarafından verilmiş olan onaylanmış belge
Şerait : Şartlar; koşullar
Şerh : Kişisel hakların, devir sınırlamalarının ve geçici tescilin, tapu siciline yazılmasını gösteren terim
Şerik : Ortak; iştirakçi
Şeriklik : Şerik olma durumu, ortaklık. Ceza hukukunda suça yardım etme “şeriklik” biçimlerinden biridir. Suça katkı sağlayan, fakat gerçekleştirdiği davranışı faillik oluşturmayan kişiler şerik olarak kabul edilmektedirler.
Şiar : Tutulacak yol, ülkü, ilke
Şibh (Şibih) : Benzer; benzeme; benzeyiş
Şifahen : Sözlü olarak, sözle söyleyerek.
Şifahi : Sözlü olarak yapılan
Şifahî Beyan : Sözlü açıklama
Şikâyetçi : Zarar gördüğü bir suçun failini, ilgili makam ve memurlara bildiren kişi, müşteki.
Şimal : Kuzey
Şira : Satış
Şufa : Önalım; öncelikli alım
Şufa Hakkı : Önalım hakkı; mükellefin, hakkın konusu olan şeyi bir üçüncü kişiye satması durumunda, hak sahibine tek taraflı bir irade beyanı ile satılan şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında öncelikle kendisine devrini isteme yetkisini veren haktır, y
Şuhut : Şahitler
Şura-yı Devlet : Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur.
Şûrâ-yı Devlet : Şura-yı Devlet Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur.
Şüheda : Şehitler, Şahitler
Şümul : İçine alma, kaplama, kapsama.
Şümul : Kapsam; içine alma; kapsama
Şüphe : 1. Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba”
Şüpheli : Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi.
Şüpheli : Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder.
Şüreka : Şerikler, ortaklar
Şüyu : Paydaşlık; hissedarlık
T Harfi İle Başlayan Terimler
Taaccüb : Şaşkınlıkla karşılama, hayret etme
Taaddi : Başkasının Hakkında El Uzatma.
Taaddüd : Birden çok
Taadül : Beraberlik, eşitlik
Taaffün : Kokuşma, bozulma, çürüme
Taahhüdü İhlal : Borclunun haciz zaptında borcu kabul ve ödemeyi taahhud edip, tahhüdünü yerine getirmemesi.
Taahhütname : Kişinin kendi ad ve hesabına, bir gerçek kişi veya tüzel kişiye karşı, sözleşmeli ya da sözleşmesiz olarak, bir işin yapılmasını veya bir şeyin teslimini üstlendiğini gösterir belge.
Taakkul : Akıl erdirme, zihin yorarak anlama, hatıra getirme
Taalluk : Ilişiği olma; asılma; ilgi
Taammüt : Bir işi ya da suçu bilerek, tasarlayarak yapma, işleme.
Taayyün : Tayin olunma; belli olma; belirme
Taazzuv : Uzuvlaşma, bir biçim alma, teşkilâtlanma, organlara ayrılma.
Tabâbet : 1.doktorluk, hekimlik. 2.hekimlik bilimi, tıp.
Tabiyet : Kişi veya şeyleri devlete bağlayan siyasi ve hukuki bağ; vatandaşlık. yurttaşlık; bağımsızlık
Tacir : Ticaretle uğraşan; bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir.
Tadadi : birer birer söylemek, saylamak; örnek olarak sıralamak
Tadât : Sayma; sayılma; sayım
Tadil : Değiştirme; değişiklik
Tafsil Etmek : Ayrıntiları ile anlatmak.
Tafsilat : Ayrıntılı bir şekilde, detayları da ortaya konulmuş açıklama
Tagayyür : Başkalaşma,değişim,yeni bir hal alma
Tağyir : Başkalaştırma; değiştirme; bozma tahakkuk gerçekleştirme; gerçekleşme
Tahaddüs : Ortaya çıkmak
Tahakkuk : Gerçekleşme, meydana gelme, bir şeyin doğruluğunun ortaya çıkması
Tahakküm : Hakimiyet ve kontrol altına alma.
Taharri : Arama, araştırma
Taharriyat : Araştırmalar, Aramalar
Tahassul : Hasıl olma; sonuç olarak ortaya çıkma
Tahavvül : Değişme; dönme
Tahdîdât : Sınırlamalar; kısıntılar
Tahdîdî : Sınırlı, belirtilen sayıda. Numerus clausus.
Tahdit : Sınırlı, belirli bir sayıda ya da çerçeve ile belirtme
Tahfif : Hafifletme; azaltma
Tahkik : Soruşturma.
Tahkikat : Soruşturma
Tahkim : Tarafların, aralarındaki hukuki ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünü, ya yasal bir zorunluluk ya da anlaşmak suretiyle Devlet mahkemeleri yerine, hakem olarak nitelendirilen kişi veya kişilere bırakmalarına denir.
Tahkir : Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma
Tahlif : Yemin
Tahliye : Boşaltma; salıverme; serbest bırakma.
Tahliye Taahhütnamesi : Kiracının, kiralananı belli bir tarihte boşaltacağına ilişkin yaptığı yazılı irade beyanı.
Tahmil : Yükleme
Tahnit : Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.”
Tahrif : Bozmak, aslını değiştirerek yozlaştırmak.
Tahrik : Harekete geçirme,kımıldatma
Tahrip : Harabetme; yıkma; kırma; bozma
Tahrir : Yazım
Tahrirat : Resmi bir dairece yazılan yazılar ve mektuplar
Tahriren : Yazılı olarak
Tahsin : Beğenme
Tahsis : 1. Bir şeyi bir kimseye veya bir yere ayırma. 2. Emrine verme; özgüleme.
Tahşiye : Çıkıntı yapmak
Taht : Alt; aşağı
Tahtani : Binanın alt kısmı
Tahtani Fevkani : Altlı üstlü
Tahvil : Değiştirme; değiştirilme; borç senedi
Tahvilat : Tahviller
Takaddüm : Önce gelme; önde gelme
Takarrür Etmek : Kararlaşmak; kararlaştırmak; istikrar kazanan kararlar
Takas : Vadesi gelmiş, aynı cinsten ve karşılıklı iki alacağın birbirine sayışılması.
Takbih : Çirkin görme, beğenmeme. Kınama
Takibat : Kovuşturma
Takriben : Tahminen, yaklaşık olarak, aşağı yukarı
Takrîr : Önerge; anlatma; anlatış; tapuda malını sattığını veya ipotek ettiğini söyleme
Takrir Etmek : Sağlamlaştırmak
Taksim : Ortak mülkiyette bulunan bir malın, ortaklar arasında yapılan bir sözleşmeyle veya dava açmak suretiyle bölüştürülmesi.
Taksimat : Bölüştürmeler; bölümleme
Taksir : Iradi olarak işlenen bir icra ya da ihmal eyleminden, fail tarafından istenmemiş olmalarına rağmen, kanunun cezalandırdığı sonuçların meydana gelmesi hali
Takyidat : Sınırlama, kısıtlama.
Takyit : Kısıtlama
Takyit : Söz konusu taşınmaz mal üzerinde var olan kısıtlama
Talâk : Islâm hukukunda boşanma
Ta’lık : Geciktirme; askıda bırakılma
Talik : 1.Belli bir zamana bırakma, erteleme.”
Talil : Sebep gösterme; illetlendirme, bir şeyi bir illete bağlama.
Talimatname : Yönetmelik
Tam Ehliyetli : Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı olmayan fiil ehliyetinin tüm koşullarına sahip kişileri ifade eder.
Tam Ehliyetsiz : Fiil ehliyeti hiç olmayan kişilerdir. Ayırt etme gücünden yoksundur.
Tam Kabul : Mahkemece dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin tamamının kabul edilmesidir.
Tam Yargı Davası : İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarara uğramış olanlar tarafından açılan davalardır (2577 sayılı Kanun, m. 2/b).
Tanık : Davacı veya davalı olmadığı hâlde duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.
Tanık : Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.”
Tanzim : Düzenleme, düzeltme, yoluna koyma
Tapu Sicili : Taşınmazlar üzerindeki haklarını göstermek üzere devletçe tutulan resmi sicildir.
Tapuyu Misil : Tarafsız bilirkişinin belirteceği tapu; bedel; değer baha
Taraf Teşkili : Taraf oluşturma. Davanın taraflarından biri olabilme yeteneği. Uluslararası ihtilaflarda müzakerenin taraflarından birisi olma durumu.
Taraf Ehliyeti : Hukuk davalarında davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyeti. Medeni haklardan yararlanan herkes kural olarak taraf ehliyetine de sahiptir. Ancak bunu ya bizzat kullanır ya da kanunî mümessili onun adına bu ehliyeti kullanılır.
Tarafeyn : İki taraf.
Tardetmek : Kovmak, Def etmek, Uzaklaştırmak
Tarh : Çıkarma, ıtrah etme, bir sayıdan diğerini çıkarma, vergi koyma, kişinin kazancından vergi payı çıkarma, belirleme. Çoğulu tarhiyyâtdır; vergi koyma işlemleri.
Târik : Terkeden; bırakan
Tariki âmm : Herkesin geçebilmesi için bırakılan yol; kamunun yararlandığı yol;
Tarumar : Dağınık. Karışık. Perişan
Tasaddi : Teşebbüs etme, sataşma
Tasallut : Musallat olma, saldırma, sarkıntı
Tasarruf : Bir şeyden yararlanabilme ve o şey üzerinde fiili veya hukuki işlem yapabilme gücü.
Tasarruf Etme : Kullanma ve yapma harcama, yönetme, bir şeyi sevk ve idare gücü. Harcamadan bekletme, biriktirme, tutumlu olma. Çoğulu tasarrufâtdır; işlemler, muâmeleler, harcamalar.
Tasdik : Doğrulama, onaylama. Var olan bir işlemin yetkili resmi veya özel kurum ya da gerçek veya tüzel kişi tarafından onaylanması.
Tasfiye : Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması gibi nedenlerle hesapların kesilerek ortada kalan maldan ve paradan alacaklılara paylarına düşen miktarın verilmesi işlemi.
Tashih : Düzeltme; resmi bir kütüğün, bir hukuki işlemin düzeltilmesi
Tasnif : Düzen
Tasrih Etmek : Açıklamak; belirtmek
Tasvib : Doğru bulma; uygun görme; onaylama
Tasvip Etmek : Bir düşüncenin ya da davranışın doğru, uygun, yerinde olduğunu belirtmek, onu uygun bulmak, onamak, onaylamak.
Tatbik : Uygulamak
Tatbika Medar İmza : Uygulamaya elverişli imza
Tathir : Temizleme
Tavassut : Aracılık; ara bulma; aracı olma
Tavazzuh : Aydınlanma
Tavik : Geciktirme, erteleme
Tavzif : Görevlendirme
Tavzîh : Açıklama
Tazammun Etmek : Öngörmek; sonucu doğurmak; içine almak; kapsamak
Tazminat : Maddi veya manevi zarara karşılık ödenen bedel; zarar ödencesi;hukuka aykırı olarak başkalarına verilen zararların ödetilmesi biçiminde müeyyidedir.
Tazyik : Baskı, sıkıştırma, zorlama, baskı tatbik etme, darlaştırma. Tbmm:, türkiye büyük millet meclisi. 23 nisan 1920’de kurulmuş ve toplanmıştır. Türk temsili demokrasisinin yasama organıdır. 1982 anayasasına göre her 5 yılda bir yapılan genel seçimle seçilen 5
Tazyik Hapsi : Kişiyi bir işi yapmaya, bir yükümlülüğü yerine getirmeye zorlayan yaptırımdır.
Teadül : Beraberlik; denklik; birbirine denk gelme
Teahhur (Teehhür) : Gecikme; temerrüt
Teamül : Bir yerde öteden beri olagelen davranış,hukuksal olarak toplumun örf ve adetlerinin en küçük hali anlamındadır.
Teâmül : Örf ve adet; öteden beri olagelen, insanlar arasında yapılagelen belli bir davranış.
Teati : Karşılıklı gönderme
Tebaa : Uyruk; bir devletin hükmü altında bulunan kimseler
Tebâdür : Akla gelme; hatırlanma
Tebarüz Etmek : Belirmek, görünmek.
Tebcil : Öğme, medhetme, yüceltme, üstün kılma.
Tebdil : Değişme; değiştirilme
Tebeddül : Değişiklik
Tebellüğ : Bir tebliği alma; tebliğ edilen bir yazıyı imza ile teslim alma
Tebellüğ Etmek : Kendisine gönderilen resmi bir belgeyi bildirimi imza karşılığı aldığını kabul etmek
Tebellür : Netleşme; net olarak ortaya çıkma; aydınlanma
Teberru : Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek.
Tebeyyün : Ortaya çıkmak
Tebeyyün Etmek : Saptanmak ; ortaya çıkmak; aydınlanmak
Tebligat : Bir hukuki işlemin yetkili makamca, ilgili kişinin bilgisine sunulmak üzere, kanun ve usule uygun olarak yazı veya ilanla bildirilmesi.
Tebliğ : Bildirme, duyurma, anlatma, yazılı bir emri, mahkeme yazısını ilgili şahsa teslim etme, imzasını alma. Çoğulu tebliğâtdır; duyurular, anlatmalar.
Tecavüz : 1.Ötesine geçme, sınırı aşma 2.Saldırı
Tecdit : Yenileme; tazeleme, açıkça anlaşılacak şekilde önceki borcun, yeni bir borç kurarak ortadan kaldırılması; yenileme.
Tecelli : Belirmek, ortaya çıkmak, görünmek; belirti, görüntü
Tecessüm : Boyut kazanma, cisimlenme
Tecezzî : Bölünme; doğranma
Tecil : Erteleme.
Tecrit : Bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılması olayıdır. İlişkide bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk etme halidir.
Tecvîz : Ceza verme; caiz görme
Tecziye : Cezalandırmak
Tedabir : Tedbirler önlemler
Tedarik : Sağlama; temin etme
Tedavül : Sürüm; elden ele gezme; dolaşma; kullanılma
Tedbir : Tedbir, Tedebbür: Bir işin iyi ve sıhhatli olması için arkasını, önünü gözeterek takdir ve idare etmektir. Bütün evreni yönetmek, her işi evirip çevirmek. Tabii düzenini ayakta tutmak, kanunların işlemesini sağlamak.
Tedenni : Gerileme, Gerilemek, Düşme.
Tedhiş : Terör, terörize etme, şiddet içerikli korku yayma
Tedip Hakkı : Ana babalara tanınmış çocuğa öğüt vermek, ihtirada bulunmak
Tediye : Ödeme; bir borcun ödenmesi
Tedricen : Azar azar; yavaş yavaş; aşamalı olarak
Tedvîn : Hukuku birleştirmek amacıyla,hukukun bir dalı ile ilgili yasa halinde kurallar koyma
Tedviren : vekaleten
Teehhür : Gecikme; sonraya kalma
Teemmül : Düşünüp taşınma; etraflıca düşünme
Teessüs : Kuruluş; kurulma; yapılma; yapılanma
Tefehhüm : Anlamak; akıl erdirmek
Tefekkür : Düşünme,fikretme,akıl erdirme;Bir konuda kişinin kendi kendine değerlendirmede bulunması.
Teferruat : Ayrıntı, geleneklere göre bir malın daha iyi ve daha verimli kullanılmasında yararı olan, asıl mala sıkı sıkıya bağlı bulunmayan, az bir masraf ve hasar ile asıl maldan ayrılabilen mallara mk. Da teferruât denilir. Bir dairedeki asılı levhalar, avizeler,
Teferruğ : Satın alanın aldığı mülkün ferağ işlemini yaptırması, tapu kaydını kendi üzerine çevirme
Teffi Taauf : Anlaşılır ve tarif edilir
Teffiz : Bkz. tefvîz
Tefhim : Mahkeme tarafından verilen kararın, duruşmadan hazır bulunan tarafa veya taraflara hakim tarafından sözle bildirilmesi.
Tefhim : Verilmiş olan kararın veya hükmün,duruşmada hazır bulunan taraflara yargıç tarafından sözle bildirilmesi
Tefrik : Ayırma
Tefrişat : Döşeme araçları; bir yeri döşemek için kullanılan eşya
Tefrit : Herhangi bir konuda geride kalma , yeterli olmama durumu ‘ dur.
Tefvîz : Ihale; sipariş etme; havale etme; dağıtım; ısmarlama; bir taşınmazı belli bedel karşılığında üçüncü kişinin üzerinde bırakma
Tegayyür : Değişmek, başka bir hale geçmek
Tehâlüf : Yargıcın iki tarafa da yemin vermesi; birbirine zıt olma
Tehir : Erteleme
Tehir Erteleme : Ara verme
Tehir-i İcra : Yapılan yargılama sonucunda yerel mahkeme tarafından verilen alacağın tahsiline dair kararı temyiz eden borclu tarafın , icra işlemlerinin durdurulması için yargıtay’dan talep etmesi mümkün olan; karşılığında tüm dosya alacağını icra veznesine teminat olarak yatırmayı gerektiren , teminat bedeli icra dosyasına yatırıldığı vakit yerel mahkeme kararı gelinceye kadar icra işlemlerini durduran karar.
Tehlikeli Hükümlü : işlediği suçun nitelik ve icra şekli göz önüne alındığında toplum için ciddi bir tehlike oluşturan ve cezaevi güvenlik ve nizamını ihlal edebileceği yönünde kuvvetli delil bulunan hükümlüdür.
Tek Taraflı İrade Beyanı : Hukuki bir ilişkide taraflardan birinin, o ilişki bakımından hüküm ve sonuç doğurmaya yetecek şekilde iradesini açıklaması.
Tekabül : Karşılamak,karşılıklı kabulleniş, takasta bulunma.
Tekabül Etmek : Karşılamak; karşılık olmak
Tekamül : 1.olgunlaşma, olgunluk. 2. gelişim, gelişme, evrim.
Tekâsül : Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik.
Tekaüd : Emeklilik
Tekaüd : Emeklilik
Tekâyüd : Birbirine hile yapma
Tekdir : Azarlama, Paylama
Tekeffül : Birine kefil olma; kefalet verme; garanti etme
Tekellüf : Külfetli iş yapma, birisine yük yükleme, sıkıntı verme. Yapmacıktan iş yapma.
Tekemmül : Tamamlanma; olgunlaşma
Tekerrür : Tekrarlama, tekrar etme. Bir kimsenin bir suçu işleyip hakkında hüküm verildikten sonra yeni bir suç işlemesi durumu. Mükerrirlik hali. Tck md: 29.
Tekevvün Etme : Yaratılma; meydana gelme
Tekid : Pekiştirme, üsteleme. Önceden yazılan bir yazının peşine ikinci defa bir yazı daha gönderme. Güçlendirme.
Tekit : Belirli süre zarfında cevap alınamaması halinde tekrar yazı yazarak cevap istenmesi .
Teknokrat : 1.Yönetimde ve ekonomide uzmanlığı nedeniyle devlet yönetiminde söz sahibi bulunan, uzmanlığı kuramdan çok tekniğe, uygulamaya dayanan, ekonomik ve yönetimsel düzeneklerin işletiminde insan öğesini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan üst düzey devlet görevlisi.
Teksif : Kesâfet arz etme, yoğunlaştırma, bir noktada dikkat toplama, sıkıştırma.
Tekzib : Yalanlama, kizbetme, asılsız bir haber üzerine bunu düzeltmek için basın kanununa göre ilgili kişinin mahkeme kararıl ile basın aracına gönderdiği düzeltme yazısı, yalanlama yazısı. İlgili kişinin bu hakkı kullanmasına tekzib hakkı denir ki, asılsız haber
Telâfi : Zararı karşılama; giderme; eksikliği giderme
Telâhuk : Birbirine katılma; yarışma; hakların yarışması
Telahuk : Lühûk etme, bitişme, peşinden bir şeye yetişip ona katılma, eklenme. Birbirine katılma. Sonraki bütçenin öncekine katılması veya genel bütçeye yan bazı bütçelerin katılmasına da mülhak bütçe denilmektedir.
Telakki : Anlayış, görüş
Telemmu : Pırıldama, ışıldama
Telhis : Hülâsa etme, kısaltma, özetleme.
Telhîs : Hülasa etme; özetleme; özet
Telif : Yazma; uzlaştırma
Telif Hakları : Fikir ürünü eserler üzerinde yaratıcısının sahip bulunduğu haktır.
Telvis Etmek : Kirletmek
Temadi : Sürüp gitme; süregelme; devamedegelme; sürme; uzama
Temayül : Tanınma, meziyetleriyle tanınır olma, üstün gelme, şöhrete erme.
Temdid : Uzatma, medîd hale getirme. Kanunlarda tanınan sürenin bir kısım makamlarca, hâkimce vb. Lerince bir daha uzatılması durumu. Pas. K md. 13.
Temdit : Uzatma,devam ettirme
Temellük : Mülk edinme; kendine mal etme; sahip olma; sahiplenme; devralma
Temerrüd : Direnme; borcun ifasında gecikme, bir yükümlülüğün yerine getirilmesinde oluşan gecikme; direnme
Temerrüt : Direnme, inad etme, meredleşme, meredlik gösterme. Alacaklının alacağını teslimde ve borçlunun da borcunu ifada inadına direnmesi, geciktirmeye sebebiyet vermesi. Bk md. 90, 95. Borsa’da yapılan işlemler sonucunda, taahhütlerin gerektirdiği ödeme veya men
Temerrüt Faizi : Temerrüte düşen borçlunun borcun muaccel olması anından borcun ifasina kadar geçen zamandaki faiz.
Temettü : Kâr; kazanç payı; yarar
Temevvüç : Dalgalanmak, çalkalanmak.
Temhir : Mühürleme
Teminat : Belli bir hukuksal durumu (genellikle borcun ödenmesini) sağlamak için verilen garanti.
Teminat Akçesi : Bir sözleşmenin kurulması için taraflardan birinin diğerine vermek yükümlülüğünde bulunduğu para
Temizlenme Oranı: Adli birimde yıl içinde çıkan dosyaların, yıl içinde yeni gelen dosyalara oranını gösterir. Mahkemelerde bozularak gelen dosyalar yıl içinde gelen dosyalar içinde sayılmamıştır. Yıl içinde çıkan dosyalar savcılıklarda sonuçlandırılarak çıkan dosyaları ifade ederken, mahkemelerde karara çıkan dosyaları ifade eder. Yıl içinde çıkan dosyalar içinde referans yılda açılıp yine aynı yıl içinde çıkan dosyalar olduğu gibi geçmiş yıllarda açılmış ancak referans yılda sonuçlanmış/karara çıkmış dosyalar da mevcuttur. Hesaplama formülü: (Referans yılı içinde çıkan dosyalar/Referans yılı içinde gelen dosyalar)*100.
Temlik : Devir, alacağın bir başkasına devri, mülkiyetinin geçirilmesi. Alacağın devredilmesi. Bk md. 165.
Temlikname : Bir hakkın diğer bir kimseye geçirildiğini gösteren belge
Temsilci : Hak ve görev bakımından birinin veya bir topluluğun adına davranan kimse, mümessil.
Temşiyet : Meşiyet, dileme, icrada bulunma, yürüme ve yürütme.
Temyiz : İyiyi kötüden; hayrı, şerden ayırt edebilme yeteneği, akıl gücü. İlk derece mahkemelerince verilen yargı kararlarının esas ve usûl açısından denetime tabi tutulduğu üst derece mahkemesi. Bu denetim isteme işine de temyiz işlemi denilir. Cmk md. 305, 326.
Temyiz Kudreti : İyiyi kötüden ayırma ve makul biçimde davranışta bulunma yeteneği.
Temyizen : Temyiz suretiyle. Temyiz yoluyla.
Tenakus : Eksikleştirme, azaltma: iki kişinin verecekleri şeylerde karşılıklı olarak azaltmaları, noksanlaştırmaları.
Tenakuz : Çelişme, çelişki, tutmazlık
Tenâküz : Çelişki
Tenasüb : Uygunluk, orantı.
Tenbih : Uyarma; uyarı
Tenezzül : Inme; alçalma; düşme; kendine aykırı gelen bir işi veya durumu kabul etme
Tenfiz : İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme. Bir şeyi geçerli kılma.
Tenfiz : İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme, bir şeyi geçerli kılma.
Tenkis : Indirme; azaltma; eksiltme
Tenmiye : Nemalandırma; artırma; işletme
Tensip : Uygun görme
Tensip Zaptı : Açılmış olan davaya ilişkin olarak, davayı incelemekte olan mahkeme tarafından yürütülecek olan inceleme faaliyetlerine ilişkin saptama ve hükümleri barındıran, bir çeşit yol haritasıdır.
Tensip Zaptı : Davanın açıldığı mahkemenin ilk duruşmadan önce, duruşmaya kadar yapılacak iş ve işlemleri belirlemek için tuttuğu bir tutanaktır.
Tenvîrât : Aydınlatma; ışıklandırma
Tenzih : Ayrı tutmak
Tenzil : Indirtme; azaltma
Tenzilat : İndirim.
Terahi : Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek çekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz. Savcının yasada yazılı yetkilerine dayanarak, tüze işlerinden dolayı kendilerinden bir işin yapılmasını istediği devlet görevlilerinin, işten kaçınmaları ve görevlilerin görevlerini yapmakta olumsuz davranmaları.
Teraküm : Birikme, yığılma
Terâküm : Birikme; biriktirme
Tercihe Şayan : Üstün tutulan; yeğlenen; tercih edilen
Terditli : Kademeli
Tereke (Terike) : Miras bırakanın mirasçılarına geçen kalıtı; kalıt; mirasçılara kalan malvarlığı
Terekküp Etmek : Oluşmak
Teressübât : Tortulanmalar; dibe çökmeler; durulmalar
Terettüp Etmek : Düşmek; doğmak; ait olmak; sırası gelmek; gerektirmek
Terhin : Rehin olarak verme; emanet bırakma
Terkin : Bir alacağın tahsil edilmesinin olanaksız olması nedeniyle,bu alacağın,idârî bir kararla düşürülüp,idârenin alacak defterinden çıkarılmasıdır.
Terkip : Birleştirmek, Bir araya getirmek.
Termim : Tamir etme; onarma; düzeltme; iyileştirme
Termin : Belirli zaman, randevu
Tersim : Resmetmek, bir şeyin çizgilerle şeklini çizmek, çizgilerle ortaya koyup anlatmak.
Tersîmât : Resmetmeler; resmini yapmalar; çizmeler
Tertip : Sıra; düzen; düzenleme
Terviç : Bir düşünceyi tutma, destekleme
Tesâhub : Sahip çıkma; koruma
Tescil : Resmi kütük veya defterlere bir konunun (hakkın) yazılması, kayıt düşülmesi.
Tesellüm : Teslim alma
Teselsul Karinesi : İki veya daha fazla kişi ticari işlerde borç altına girmiş ise , borcun tamamından her birinin sorumlu olma hali
Teselsül : Birden çok kimsenin alacaklıya karşı aynı borcun tamamını yükümlenmelerine veya birden çok alacaklının tek bir borcu istemeye hakkı olduğunu gösteren durum;dayanışma Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme Man: Bak: Del
Teselsül Karinesi : Birden çok kişinin ticari sayılan bir iş dolayısıyla bir kimseye karşı borçlanmaları halinde bunlar arasında var olduğu kabul edilen zincirleme sorumluluktur. Bu borçluların her biri söz konusu borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olurlar.
Tesmiye : Ad koyma; isimlendirme; belirleme
Tesviye : Sonuca bağlama; çözümleme; gereğini yapma; seviye; düzdüzeltme
Teşbih : Benzetmek
Teşdid : Şiddetlendirme, ağırlaştırma, bir suçun cezasının bazı nedenlerle ağırlaştırılması ve aktarılması. Bunun sebebleri ne de teşdîd sebebleri denilir. Meselâ taammüden adam öldürme, kamu malını çalma, küçüklere laf atma vs. Gibi.
Teşdiden : Cezada alt sınırdan ayrılarak üst hadden ceza verme
Teşdit : Makul orandan arttırma, şiddet, şiddetini arttırma, güç verme
Teşebbüs : Girişim, girişme.
Teşevvüş : Karışıklık; kargaşalık
Teşhir : Gösterme,sergileme
Teşhis : Şahıslandırma, tanıma, bir kimseyi tanıma suretiyle kim olduğunu ortaya koyma, belirleme.
Teşkilat-I Esasi : anayasa
Teşmil : Kapsamına alma; yayma
Teşri : Yasama
Teşrii : Yasama faaliyeti, kanun yapma, kanun koyma işi. Laik hukukta bu yetki ya halkın temsilcilerinindir ya da baştaki yöneten az bir grubundur. İslâm hukukunda ise temelde allah’ındır. Hakikî şâri o’dur. Hz. Peygamber mecâzî anlamda şâridir. Bu faaliyett
Teşrik : Yaptığı bir işe ortak almak.
Teşviş : Karma karışık yapma, iyiyi kötüye katma, zihnin karışık bir durum alması.
Tetkikat : İncelemek, araştırmak
Tevakkuf : Bağlı olma; durma
Tevali : 1. Arası kesilmeksizin sürme. 2. Art arda gelme, ardı arası kesilmeme, sürüp gitme.
Tevali Etmek : Arkası gelmek, sürüp gitmek.
Tevarüs : Bir kimseden miras kalma; mirasa konma; kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme
Tevcih : Yöneltme,aşama, makam, mevki verme, terfi ettirme.
Tevdi : Bırakmak, vedia olarak bir yere emânet etme.
Tevdi Etmek : Vermek, bırakmak, sunmak
Teveccüh : Yönelme; yakınlık duyma; sevgi
Tevellüt : Doğum tarihi
Tevessül Etmek : Başvurmak; kalkışmak; girişmek
Tevfik : Uydurma; uygunlaştırma
Tevfikan : Uygun olarak, uygun biçimde.
Tevhid : Birleme, tekleme, vahdetleme, allah’ı tek olarak kabul etme. İslâm’ın temel amacı allah’ı birlemek ve ona öylece inanmak, şirke sapmamaktır.
Tevhit : Birleştirme
Tevil : Bir kâpalı sözü yorumlama, bir başka anlam katma, amacı dışında farklı biçimde yorumlama.
Tevil Yollu İkrar : Kaçamaklı ikrar; şüpheli veya sanığın suçlama konusu vakıanın kendisi tarafından işlendiğini dolaylı bir şekilde kabul etmesidir.
Te’villi İkrar : Yoruma müsâid ikrar. Sanığın ikrarının yoruma müsaid olması durumunda yargıtay bunu kabul etmemektedir.
Tevkif : Tutma, bekletme, bir yerde tutma. Çoğulu tevkifâtdır; tutuklamalar kitle halinde içeri sokma. Para alacaklılarının istihkâklarında yapılan kesintiler, içeride tutulan paralar. Cmk md. 104.
Tevkif Müzekkeresi : Tutuklama müzekkeresi. Bu müzekkere hâkim tarafından kesilir, üzerinde sanığın kim olduğu, işlediği .:uç ve tutuklama sebebleri ayrıntılı şekilde yazılır. Cmk md. 106 vd.
Tevkifat : 1. Para konusunda kesintiler. 2.Tutuklamalar (hukuk)
Tevkifhane : Tutukevi
Tevkil : Vekil olarak tayin edilmiş kimsenin, vekillik yetkisini bir başkasına devretmesi.
Tevlit Etmek : Doğurmak
Tevliyet : Vakfın işlerini yönetmek
Tevliyet Davası : Mütevellilik davası; vakfın işlerine bakma göreviyle ilgili dava
Tevsi : Genişletme, yayma, vüsatini sağlama. Çoğulu tevsîâtdır; genişletme işleri.
Tevsîk : Belgelendirme
Tevzi : Dağıtma
Tevziat : Dağıtmalar,üleştirmeler
Teyakkun : İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek.
Teyide Muhtaç : Henüz doğrulanmamış
Teyit : Destekleme, güçlendirme, tasdik etme.
Tezad : Zıdlık gösterme, iki şeyin çelişki arzetmesi.
Tezahür Etme : Belirme, görünme, ortaya çıkma
Tezâyüd : Artış; çoğalma
Tezkere-i Sâmiyye : Sadrazamlık makamından yazılan tezkere
Tezkiye : Temize çıkarma, aklama.
Tezyid : Artırma, miktarca çoğalma, ziyadeleşme
Tezyif : Değersiz olarak gösterme, aşağılama.
Tezyinat : Süslemeler
Tilâvet : Kuran’ı yüksek sesle, güzel ve yöntemince okuma.
Tmk 10. Madde İle Görevli Ağır Ceza Mahkemesi : 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar bakımından görevli ağır ceza mahkemeleri olup, 2014 yılında kaldırılmıştır (3713 sayılı Kanun, m. 10, mülga: 21/2/2014-6526/19 md.).
Toplu İş Sözleşmesi : Işçi sendikaları ile işveren veya işveren sendikaları arasında yapılan ve iş şartlarını, tarafların hak ve borçlarını düzenleyen yazılı bir anlaşmadır.
Töhmet : Birine isnat olunan suç; işlenildiği sanılan, fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama.
Törebilim : Iyi, kötü, yarar gibi sorunları inceleyen, töresel bir davranış yasası geliştiren, ahlak ve onun ilkeleriyle uğraşan felsefe kolu.
Trampa : Değişim
Tröst : Aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların pay belgitlerinin bir ortaklıkça elde edilmesi ve yönetimlerinin bu ortaklığı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci anamalcılığa özgü bir ortaklıklar birlik
Tutanak : Zabıt, zabıtnâme. Bir toplantı ve duruşma ile sorgulama sonunda düzenlenen resmî nitelikli tutanak.
Tutuklama : Tevkif, ceza muhakemesinde kişiyi koruyucu ve önleyici bir tedbirdir. Cmk md. 104 vd. Nda yer alan ve adresi belli olmayan, ağır cezalı bir suçun sanığı olan, delilleri yok etme gibi ihtimallerin bulunması durumunda hâkimce alınan önlem. Hürriyeti kısıtla
Tutuklu : Mevkûf, tutuklama kararı verilen.
Tüketici Mahkemesi : Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamadan kaynaklanan davalara bakmakla görevli hukuk mahkemesidir (6502 sayılı Kanun m.73/1).
Türkiye Barolar Birliği : Bütün baroların katılımıyla oluşan, kamu kurumu niteliğinde tüzel kişiliği haiz birliktir (1136 sayılı Kanun, m.109).
Türkiye Noterler Birliği : Noterlik mesleğinin amaçlarına uygun bir şekilde görülmesini, mesleğin gelişmesi ve meslektaşlar arasında birlik ve yardımlaşmayı sağlayan, kamu kurumu niteliğinde ve tüzel kişiliğe sahip birliktir (1512 sayılı Kanun, m. 163).
Tüze : Hukuk. Doğrunun, hakkın korunması
Tüzel : Hukuki, hukuksal
Tüzel Kişi : Kendisini oluşturan gerçek kişilerin üzerinde ve onlardan bağımsız bir varlığı ve belirli bir amacı bulunan.
Tüzel Kişi : Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar (4721 sayılı Kanun, m. 47).
Tüzük : Bir kanunun uygulamasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan yazılı hukuk kurallarıdır.
U Harfi İle Başlayan Terimler
Uhde : Görev; birinin yapmakla yükümlü olduğu iş; bir işin yapılacağına söz verme
Uhdesinde : Üzerinde; sorumluluğunda
Ukubat : İslâm ceza hukuku
Ukud : Karşılıklı anlaşılan şeyler, şartlar, sözleşme
Ulak : Haberci; haber götürücü
Umran : Bayındır
Umranî : Bayındırlıkla ilgili; imarlı hale getirme
Umur : Işler
Urup : Arşının sekizde biri
Usul : Şekle ilişkin.
Usuli Müktesep Hak : Usuli kazanılmış hak, görülmekte olan bir davada taraflardan birinin ya da mahkemenin yapmış olduğu bir usul işlemi ile yanlardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka usule ilişkin kazanılmış hak denilmektedir.
Usül : bir kimsenin kendisinden geriye doğru kan bağı olan kimseler, ana, baba, dedeleri ve nineleri., yukarıya doğru devam eden üst soy hısımlar
Uyarma : İkaz, ikaz etme, dikkatini çekme. Bir tür idârî disiplin cezasıdır
Uygulama İmar Plânı : Onaylı halihazır haritalar üzerinde, varsa kadastral durumu işlenmiş olarak, nazım imar plân esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzeni, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama plânlarına esas olacak u
Uyrukluk : Şahısları veya şeyleri devlete bağlayan hukuki ve siyasi bağdır.
Uyuşmazlık : İki tarafın bir konu üzerinde farklı görüşlere sahip olmasından ortaya çıkan anlaşmazlık.
Uyuşmazlık Mahkemesi : Adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili mahkemedir
Uzatılmış Mal Ortaklığı : Evlilik birliğinin, eşlerden birinin ölümüyle son bulması halinde, sağ kalan eşin, ölen eşin çocuklarıyla birlikte devam ettirdiği mal ortaklığı rejimi.
Uzlaşma : Türk Ceza Kanununun 253. maddesinde sayılan suçlarla ilgili olarak, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcıları tarafından, dava açıldıktan sonra mahkemeler tarafından yapılan, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişimidir.
Ü Harfi İle Başlayan Terimler
Ücret-i Vekalet : Emeği karşılığı avukata ödenen vekalet ücreti.
Üçüncü Şahıs : Bir sözleşmenin, davanın veya icra takibinin taraflarından olmayan kişi.
Üst Hakkı : Taşınmaz malikinin, bir başkasına, arsasının üstünde ya da altında inşaat yapma veya mevcut inşaatı koruma (ona sahip olma) yetkisi verdiği irtifak hakkı.
Üst Soy- Alt Soy Kan Hısımlığı : Ebeveyn- çocuk ilişkisine bağlı hısımlıktır. Anne, baba üst soy iken, çocuk ve torun alt soydur.
Üye Başına Çıkan Dosya Sayısı: Görevli bir üyenin referans yıl içinde çıkardığı dosya sayısını gösterir. Hesaplama formülü: (Referans yıl içinde çıkan dosya sayısı/ referans yılda görevli üye sayısı.
Üye Başına Dosya Temizleme Oranı: Görevli bir üyenin referans yıl içinde bakması gereken yıl içinde açılan dosyaları hangi oranda çıkararak temizlediğini gösterir. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde üye başına çıkan dosya sayısı/ referans yıl üye başına düşen yıl içinde gelen dosya sayısı.
Üye Başına Düşen Gelen Toplam Dosya Sayısı: Görevli bir üyenin referans yıl içinde bakmakla görevli olduğu gelen toplam dosya sayısını gösterir. Gelen toplam dosya sayısı; geçen yıldan devren gelen, yıl içinde gelen dosyaları kapsamaktadır. Hesaplama formülü: Referans yıl gelen toplam dosya sayısı/ referans yılda görevli üye sayısı.
Üye Başına Düşen Yıl İçinde Gelen Dosya Sayısı: Görevli bir üyenin referans yıl içinde bakmakla görevli olduğu yıl içinde gelen dosya sayısını gösterir. Hesaplama formülü: Referans yılı içinde gelen dosya sayısı/ referans yılda görevli üye sayısı.
Üye Başına Reel Çalışma Oranı: Görevli bir üyenin referans yıl içinde bakması gereken gelen toplam dosyanın ne kadarını çıkarabildiğini gösterir.. Hesaplama formülü: Referans yıl içinde üye başına çıkan dosya sayısı/ referans yıl üye başına düşen gelen toplam dosya sayısı.
V Harfi İle Başlayan Terimler
Vabeste : Bağlı
Vade : Belirlenen süre, borcun ödeme zamanı, ifa zamanı. Ecel, ölüm, ölüm olayı.
Vakfiye : Vakfedenin vakfa ilişkin bildirimini ve hakimin tescilini kapsayan belge
Vakıa : Olay, gerçek, olgu. Vuku’: Düşüş. Başa gelen, çatan büyük iş.
Vakıf : Tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi
Vâki : Vuku bulan,olan,olmuş.
Valör : Bankacılıkta, faizin fiili olarak hesabına esas alınan tarihe VALÖR denir. Bankadan çekilen para için aynı günün, yatırılan para için tahsil edilen tarihi izleyen ilk iş günü VALÖR olarak kabul edelir.
Varaka : Belge; yazılı kağıt
Varant : Rehin senedi; umumi mağazaya tevdi edilen mallara ve tahıla ilişkin rehin hakkını gösteren ve bu mallar üzerinde herhangi bir alacaklı yararına bu hakkın yaratılmasını sağlayan senet
Vareste : Kurtulma, kurtulan, yoksun tutma, ilişiğinin kalmaması. Mahkemedeki duruşmalara gelme mecburiyetinin kalmaması.
Varîd : Gelen; vasıl olan; gerçek olan; varolan
Vâridât : Gelirler; devlet(kamu)gelirleri
Vâris : Mirasçı
Varit : Gelen, bir yere ulaşan, meydana gelen, ortaya çıkan.
Vasıl Olmak : Ulaşmak, erişmek
Vasi : Kanunun öngördüğü durumlarda, küçük veya kısıtlı kişilerin haklarını korumak üzere mahkeme tarafından atanan kanuni temsilci.
Vatandaşlık : Bir hakiki şahsı bir devlete bağlayan hukuki bağdır.
Vaz’ : Koyma; konulma (yürürlüğe koyma)
Vazıyed Etme : Bir şeye veya bir işe el koyma
Vaziyet : Durum; hal
Vecîbe : Borç
Veçhile : Bu yönden; böylece; uyarınca
Veda : Ayrılma, allah’a ısmarladık deme, bırakma, sonverme.
Vedia : Saklama
Vefa Hakkı : Hak sahibine, sattığı şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında tekrar kendisine devrini, tek taraflı irade beyanı ile isteme yetkisi veren hak
Vehle : Öncesi; baş tarafı; dakika; an
Vehle-i Ûlâ : Ilk başlangıç; birdenbire
Vekâlet : Vekillikte bulunma, birisini temsil etme. Başkası nâm ve hesabına bir sözleşmeyle temsil eden kimse. Bakanlık, nâzırlık, icra organında görev alan ve belli işleri yürüten kişinin makamı. Bk md. 386 vd.
Vekalet Sözleşmesi : Kişinin, bedelli veya bedelsiz olarak, bir işi yürütmeyi veya yerine getirmeyi başkası adına üstlendiği sözleşme.
Vekaletname : Vekil bırakanın vekiline yazılı olarak verdiği temsil belgesi. Genelde noterlerce düzenlenen ve hangi konularda ne şekilde müvekkili temsil edeceğini gösteren yazılı belge.
Vekil : Nâzır, bakan. Bir kimseyi vekâlet sözleşmesi ile temsil eden. Başkası nam ve hesabına hareket eden ve bir kısım işler yapan.
Velayet : Ana ve/veya babanın, reşit olmamış çocukları üzerindeki (kanundan doğan) eğitim ve terbiye hak ve yetkisi.
Velev : Olsa bile; hatta; ister; isterse
Veli : Velayet hakkına sahip bulunan ana ve/veya baba.
Veraset : Mirasçı olma, soya çekim, bir kimsenin kendi atasına çekmesi.
Veraset İlamı : Ölen bir kimsenin mallarına kimlerin ne miktar ve ne nisbetle mirasçı olacağını gösteren mahkeme kararı.
Veraset ve İntikal Vergisi : Ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi
Verese : Mirasçılar
Vergi Ziyaı : Vergi kaybı. Vergi mükelleflerinin, işlemlerde yaptıkları eksiklikler ve gecikmeler sebebiyle vergi kaybına neden olması, vergi kaçırmaya girişmesi.
Vergide Adalet İlkesi : Herkesin mali gücüne göre vergiye tabi tutulmasıdır
Vesait : Vasıtalar; araçlar
Vesayet : Küçük veya kısıtlıların haklarının korunması amacıyla özel hukuk tarafından düzenlenen ve bir kamu hizmeti niteliğini taşıyan kurum.
Vezâif : Vazifeler; görevler
Vicahî : Yüze karşı; tarafın yüzüne karşı
Vikaye : Koruma
Voli : Balıkçının bir yere, denize balık ağı sermesi. Buraları kamunun ortak yerleridir. Balık ağının serpildiği yerler. Kısa yoldan kâr ve kazanç sağlama.
Vuku Bulmak : Olmak; oluşmak; meydana gelmek
Vücut Bulmak : Doğmak; yapılmış olma
Vaki (Vâki) : Bir şeyi ıslah edip düzene sokmak, himaye etmek, bir şeyi korumak, görüp gözetmek
Veçhe : Yön, taraf
Veto : Bir yetkinin, bir yasanın, bir kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı. Reddetme
Vasiyet : Kişinin sağlığında tek taraflı irade açıklaması ile yaptığı ölüme bağlı tasarruf
Vezaif : Vazifeler
Vakar : Ağırbaşlılık,kişinin bulunduğu makamına uygun bir ciddiyet göstermesi.
Vürud : Vârid Olma, Gelme, Bir Evrakın Varması Gereken Yere Ulaşması, Gelmesi
Vaveyla : Çığlık , feryat, bağırış
Vakf : Tecvidde, durmak ve durdurmak mânalarına gelerek, nefesle beraber sesin kesilmesine denir. Yâni: Kur’an-ı Kerimi tilâvet ederken herhangi bir kelime üzerinde bir müddet sesi kesip, nefes alarak dinlenme halidir
Vukuat-ı Mahal : Olay yeri
Vazıülyed : 1.Bir şeye veya bir işe el koyan kimse. 2.Bir şeyi elinde bulunduran kimse.
Vakıf Senedi : Vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yerinin yazılı olduğu belge.
Vergi Tarhı : Vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir.
Verginin Tahakkuku : Tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir safhaya gelmesidir.
Verginin Tahsili : Kanuna uygun surette ödenmesidir.
Vergi Mükellefi : Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir.
Vergi Sorumlusu : Verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.
Verginin İdarece Tarhı : Mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleri veya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemiyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir.
Vergide Usulsüzlük : Vergi kanunlarının şekle ve usule müteallik hükümlerine riayet edilmemesidir.
Victimiloji : Mağduroloji, suçları mağdurun bakış açısından inceleyen, kriminoloji içindeki disiplindir.
Vergi Ziyai : Mükellef veya sorumlu tarafından görevlerin yerine getirilmemesi nedeniyle, verginin hiç tahakkuk etmemesi, zamanında tahakkuk etmemesi, eksik tahakkuk etmesi veya verginin haksız yere geri ödenmesine neden olunmasıdır.
Vuzuha kavuşmak : Açıklığa kavuşmak
Vicahi : Yüz yüze olan veya yapılan
Vaid : İleride gerçekleştirilecek bir şeye dair söz vermek
Vacibürriaye : Bağlayıcı, riayet edilmesi (uyulması) zorunlu
Vedia : Bir kimseye, bir şeyin korunması ve gereğinde geri verilmesi için bırakılan eşya, emanet.
Y Harfi İle Başlayan Terimler
Yabancı : Bir devletin ülkesinde oturan ve o devletin uyruğunu iddia etmek hakkı olmayan kimselerdir.
Yafta : Üzerine asıldığı veya yapıştırıldığı şeylerle ilgili bir bilgi veren yazılı kâğıt parçası
Yalamuk : Çam ağacının reçineli kabuğu; soymuk
Yalan : Gerçek olmayan uydurma söz
Yan Soy Hısımlığı : Biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelenlerdir. Kardeş, dayı, amca, hala vs. yarı soy hısımlarıdır.
Yandal : Yandal eğitim, üniversitenin bir lisans programına kayıtlı olan bir öğrencinin, bilgisini artırmak amacıyla ikinci bir lisans programından ders almasıdır.
Yapı : İmar hukukunda karada ve suda, sürekli veya geçici, resmî veya özel yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve hareketli tesisler
Yapı Alacaklısı İpoteği : Bir yapıyı yapanların, o yapıdan doğan alacaklarını teminat altına almak için koydurdukları gayrimenkul rehni
Yapı Kullanma İzni : Iskân belgesi
Yapı Malikinin Sorumluluğu : Bir binanın veya diğer yapı eseri malikinin, bunların çürük yapılmasından veya korunmasındaki kusurundan dolayı sorumlu tutulması
Yapı Ruhsatı : Inşaat izni; inşaat ruhsatı
Yargı : Hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemelerce belli bir olaya uygulanmasıdır.
Yargıç : Hakim
Yargıtay : Temyiz mahkemesi, bir üst derece mahkemesidir. Hukuk ve ceza mahkemelerinden verilen kararların denetim mercii. Hukuk ve cezâ dairelerinden oluşur. Her daire bir başkan ve en az dört üyeden ibârettir. Askerî ceza yargısında ise bu mahkeme askerî yargıtay
Yayım : Kitap, gazete vb. okunacak şeylerin basılıp dağıtılması, neşir.Yayma işi.
Yayın : Basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete vb., neşriyat
Yayla : Çevresi dik bayırlarla çevrili, düz ve yüksek yer; genellikle yüksek platolarda yer alan, insanların serinlemek ve hayvanlarını otlatmak için yaz aylarında gidip kaldıkları yer
Yaylak : Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi. hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer; otlak
Yazanak : Rapor
Yed : El ;elinde bulundurma
Yed’i İstirdat : Mal üzerindeki yitirlmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri almak, yeniden ele geçirmek
Yediemin : Uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl
Yedinde Olmak : Tasarruf etme yetkisinde olmak
Yeknesak : Her tarafı düz, tek düze, bir ihtilaf ve pürüz bulunmayan yapı tek düzen, bir parça halinde olup karışık olmayan.
Yekûn : Toplam
Yeni Arazi Teşekkülü : Kimsenin mülkiyetinde olmayan yerlerde birikme, dolma, kayma ya da kamunun malı olan akarsuların yatak veya seviyelerinin değişmesi gibi olaylarla oluşan toprak parçası.
Yeniden Değerleme : Vergi matrahının hesaplanmasıyla ilgili ekonomik kıymetlerin takdir ve tespiti; paranın değer kaybı gözönüne alınarak, bilançolardaki stoklar, sabit varlıklar gibi kalemlerde düzeltmeler yapılması.
Yerindelik Denetimi : Üst bir birimin altta bulunan bir birimin yapmış olduğu eylem ve işlemlerin yerinde olup olmadığına karar vermesidir.
Yerleşme Alanı : Imar Plânı sınırı içindeki yerleşik ve gelişme alanlarının tümü
Yeşil Alan : Şehir imar plânlarında toplumun yararlanması için ayrılan ve üzerinde inşaat yapılması mümkün olmayan ve ileride veya şimdiden park, çocuk parkı vb. hizmet alanı olarak ayrılmış alan
Yetkinlik Belgesi : Ruhsat
Yokluk : Keen-lem-yekûn, sanki hiç olmamış. Mutlak butlan. Bir çeşit yaptırım türüdür. Emredici kurallara uymama durumunda bir kısım işlemlerin geçerli kabul edilmemesi. Meselâ resmî nikâhla evlenmeme, tapulu gayrı menkûlün el senediyle satışı gibi.
Yönetim Planı : Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre anagayrimenkulün yönetimini düzenleyici hükümler içeren ve bütün kat maliklerini bağlayan sözleşme
Yönetmelik : Anayasanın 123. maddesinde tarif edildiği şekliyle; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda, kanunlara ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine aykırı olmamak koşuluyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır.
Yürürlük : Mer’iyet, tatbikâta girme. Bir kanunun yayımından sonra pratiğe konulması. Bu da ya belirtilen tarihte olur ya da yayımından 45 gün sonra.
Z Harfi İle Başlayan Terimler
Zabıt Defteri : Eski hukukta, tapu sicili gibi kullanılan defter.
Zabıt Katibi : Adliyelerde, mahkemelerde veya diğer yargı kurumlarında çalışan bir kamu görevlisidir. Temel görevi, duruşma salonunda yapılan konuşmaları ve alınan kararları yazmak, tutanakları düzenlemek, evrakları takip etmek ve diğer yazılı işleri yerine getirmektir.
Zabıtname : Tutanak
Zahir : Açık
Zâhire : Yiyecek; gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat
Zâhirî : Görünen; görünüşte
Zail : Zeval bulma; bitme
Zamanaşımı : Kanunda öngörülen ve belirli koşullar altında geçmekle, bir hakkın kazanılmasını, kaybedilmesini veya bir yükümlülükten kurtulmayı sağlayan süre.
Zaman-i Rücu : Cayma akçesi, Pismanlik akçesi; Sözlesenlerden birinin sözlesmeden caymasi halinde diger tarafin alikoyma hakkina sahip oldugu miktar
Zamin : Bir şeyi tazmin eden; kefil
Zanlı : sanık, şüpheli
Zannetmek : Sanmak, tahmini bilgilere dayalı olan görüşler.
Zarar-ı Has : Genel zarar
Zaruret : Gereklilik, zorunluluk, sıkıntı
Zaviye : Köşe, Anlayış, görüş, bakış açısı
Zayi : Kayıp, Yitik. Çoğulu Zâyiâtdır. Yitikler, Yok Olanlar, Kaybolanlar ‘
Zecri : Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan
Zevâid (Zevait) : Vakıfta gelirin dağıtılmasından sonra geri kalan
Zeval : Son; bitim; nihayet; yok olma
Zevciyyet : Kocalık,karılık; karı-kocalık; eşlik
Zeyil Name : Ek yazı, bir belgenin eki ve açıklaması niteliğindeki yazı.
Zımnen : Üstü kapalı bir biçimde, dolaylı olarak
Zımnında : Dolayısıyla; için; olarak
Zımni : Açıktan olmayarak, dolaylı anlatım.
Zıya : Kaybolma, yok olma, bir şeyin elden çıkması
Zihni Kayıt : Bir kimsenin bilerek ve isteyerek, asıl iradesiyle uyuşmayan bir beyanda bulunması
Zikretmek : Anmak; anılmak; bildirmek; belirtmek
Zillet : Hor görülme, horlanma, aşağılanma, alçalma.
Zilyet : Bir şeyi fiilen elinde bulunduran kişi; bir şeyde tasarrufta bulunan kişi; elmen
Zilyetlik : Bir şey üzerinde fiili hakimiyet veya bi eşyayı fiili hakimiyet ve kudret alanı içinde bulundurma demektir.
Zimmet : Temellük mal edinme. Kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya. Bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para. Bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü
Zina : Bekar biri ile veya evli biri ile girilen ilişki.
Zinhar : Sakın, asla
Ziyade : Fazla; çok; aşırı
Zuhulen : Sehven, yanlışlıkla, hata sonucu
Zuhur : Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma.
Zuhur Etmek : Ortaya çıkmak; doğmak
Zürriyet : Bireyin neslinden gelenler
Hukuki Kısaltmalar ve Açıklamaları
AAÜT : Avukatlık Asgari Ücret tarifesi
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AYM : Anayasa Mahkemesi
BAM : Bölge Adliye Mahkemesi
BB : Bireysel Başvuru
BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
CD : Ceza Dairesi
CGK : Ceza Genel Kurulu
CMK : Ceza Muhakemesi Kanunu
D : Daire
Dan. : Danıştay
DİK : Devlet İhale Kanunu
E. : Esas
HD : Hukuk Dairesi
HGK : Hukuk Genel Kurulu
HGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
HMK : Hukuk Muhakemeleri Kanunu
İBBGK : Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu
İBK : İçtihadı Birleştirme Kararı
İDDK : İdari Dava Daireleri Kurulu Kararı
İİK : İcra ve İflas Kanunu
K. : Karar
KD : Karar Düzeltme
KHK : Kanun Hükmünde Kararname
KVYO : Karar verilmesine yer olmadığı
KDV : Katma Değer Vergisi
KMK : Kat Mülkiyeti Kanunu
KMYKK : Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
RG : Resmi Gazete
SGK : Sosyal Güvenlik Kurumu
SPK : Sermaye Piyasası Kurulu
TBB : Türkiye Barolar Birliği
TBK : Türk Borçlar Kanunu
TCK : Türk Ceza Kanunu
TKHK : Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
TMK : Türk Medeni Kanunu
TTK : Türk Ticaret Kanunu
UM : Uyuşmazlık Mahkemesi
UYAP : Ulusal Yargı Ağı Projesi
VDDK : Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı
VİVK : Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu
Yar. : Yargıtay
YMM : Yeminli Mali Müşavir






