İdareye Karşı Açılacak Tazminat (Tam Yargı) Davası
İçindekiler
Tam yargı davası, idare tarafından gerçekleştirilen işlem veya eylemler sebebiyle kişisel hakkı ihlal edilenlerin, ihlal sebebiyle maruz kaldıkları maddi ve manevi zararın tazmini talebiyle idareye karşı açtıkları davadır.
Tam yargı davası, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’inci maddesinde;
“İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları”
şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
Bu konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek için “İdari Yargılama Usulü Kanunu” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Tam yargı davası, idari işlemden kaynaklı açılıyorsa 3 şekilde açılabilir. Bunlar;
- İptal davası ile birlikte açılabilir.
- İptal davası kesinleştikten sonra açılabilir.
- İptal davası hakkında yerel mahkeme karar verdikten sonra açılabilir.
İdarenin eylem ve işlemlerinden zarar gören kişilerin, uğradıkları zararların tazmini için idari yargı yoluna başvurması Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Bu nedenle idari yargı yoluna başvurulması da Anayasa gereği ancak kanunlarla sınırlandırılabilir. Bu dava hakkının kanunlarda belirtilen sürelerde kullanılması gerekmektedir. Aksi durumda idari yargı yerince süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilir. Bu nedenle avukat ile süreci yürütmeniz menfaatinize olacaktır. Tam yargı davasına bakmakla görevli idari mahkemeler şunlardır:
- İdare Mahkemesi (İlk derece mahkemesi olarak)
- Vergi Mahkemesi (İlk derece mahkemesi)
- Bölge İdare Mahkemesi (İstinaf mahkemesi olarak ikinci derece mahkemesi)
- Danıştay (Temyiz mahkemesi olarak üçüncü derece mahkemesi ve bazı davalarda ilk derece mahkemesi olarak)
Tam Yargı Davası Nedir?
Tam yargı davaları, idarenin işlem veya eylemlerinin neden olduğu kişisel hak ihlallerinin giderilmesi/telafisi için açılan idari nitelikte davalardır. Bu dava sonucunda; idarenin herhangi bir işlemi veya eylemi neticesinde zarara uğrayan kişinin maddi ve manevi kaybı tazmin edilmektedir. Bu özelliği sebebiyle tam yargı davasını, özel hukuktaki tazminat veya alacak davasının idare aleyhine açılan bir türü olarak nitelendirmek mümkündür.
Tam Yargı Davası Nasıl Açılır?
Tam yargı davası, idari işlem veya eylemin hukuki niteliğine göre idare mahkemesinde, vergi mahkemesinde ve Danıştay’da açılabilmekte olan bir idari davadır.
Tam yargı davaları doğrudan doğruya açılabilmekte olup ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açılabilmektedir. Son durumda da ilgililerin İYUK md. 11 uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.
- İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
- İdari işlem veya eylemden ötürü hakkı ihlal edilen kişi, idari dava açma süresi içerisinde iptal davasıyla birlikte de tam yargı davası açabilir. İdari dava açma sürelerine aşağıda detaylı bir şekilde değinilecektir.
- Tam yargı davalarında davacı, idari işlem veya eylemden dolayı hakkı muhtel olan kişidir. Davalı taraf ise söz konusu zarara sebep olan idaredir.
- Tam yargı davaları kural olarak idari yargıdaki görevli mahkemelerde açılır. Zira bu hususta genel görevli mahkeme idari mahkemelerdir. Meğerki kanunlarda aksine bir hüküm bulunmasın. Lakin özel kanunlarda belirtilen hususlarda tam yargı davası, idari yargının temyiz mercii olan Danıştay’da, vergi mahkemelerinde ve adli yargıda dahi açılabilmektedir. Örneğin; Türk Medeni Kanunu md. 1007’de “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Bu düzenleme gereğince tapu sicilinin tutulmasından doğan tüm zararların tazmini için tapu sicilinin bulunduğu yerdeki görevli adli yargı mahkemesine başvurmak zaruridir. Yine aynı şekilde, hukuka aykırı ve kamulaştırmasız bir şekilde bir kimsenin taşınmazına müdahalede bulunan idare aleyhine açılacak olan dava, her ne kadar idari nitelikte olsa da ‘’fiili yol’’ nitelendirmesi gereği adli yargı nezdinde görülecektir.
- Tam yargı davası bir dilekçeyle açılır. Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.
Tam Yargı Davasının Şartları Nelerdir?
Tam yargı davası açılabilmesi için öncelikle idarenin hukuka aykırı bir işlemi veya eylemi bulunmalıdır. Bahse konu hukuka aykırılığın ortaya çıkmasında idarenin kusurunun olup olmaması ise dava açılmasına engel teşkil etmemektedir. Bunun yanında söz konusu hukuka aykırı eylem ve/veya işlem nedeniyle doğmuş bir zarar söz konusu olmalıdır. Bu zarar, gelir kaybı ya da gider artışı gibi gerçek anlamda bir maddi zarardan kaynaklanabileceği gibi kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi zarar da olabilir.
Bir diğer şart ise bu hukuka aykırı eylem ve/veya işlem ile doğan zarar arasında illiyet yani nedensellik bağı bulunmasıdır. Zarar ile fiil arasında neden-sonuç ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, ileri sürülen talep reddedilecektir. Bununla birlikte tam yargı davasını açma hak ve yetkisine sahip olan kişiler, bahse konu hukuka aykırı işlem ve/veya eylem dolayısıyla hakkı ihlal edilen kişilerle sınırlıdır.
DİKKAT : idari işlemin iptali davalarında “menfaat ihlali” aranmasına rağmen, tam yargı davalarında “hak ihlali” aranmaktadır. Hak ihlalinin mevcut olup olmadığı, her bir olayda yargı makamlarınca ayrıca değerlendirilir.
Tam Yargı Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Tam yargı davalarında (idari sözleşmelerden kaynaklananlar hariç) yetkili mahkeme şu şekilde belirlenecektir.
- Zararın İdarenin Bir Eylemi veya Hizmetin İcrası Nedeniyle Oluşması Durumunda: Eylemin yapıldığı veya hizmetin icra edildiği yer idari mahkemesi yetkilidir. Yani, zararın idarenin bir eylemi veya hizmet icrası nedeniyle oluştuğu durumlarda, o eylemin yapıldığı veya hizmetin icra edildiği yerdeki idari mahkeme yetkilidir.
- Diğer Durumlarda: Davacının yerleşim yeri idari mahkemesi yetkilidir. Zararın nedeni idari bir eylem veya hizmet icrasıyla ilgili değilse ve diğer bir uyuşmazlık söz konusuysa, davacının yerleşim yerindeki idari mahkeme yetkilidir.
- İdari Sözleşmelerden Doğan Tam Yargı Davalarında: Sözleşmeyi yapan idarenin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi yetkilidir. Yani, idari sözleşmeden kaynaklanan bir tam yargı davası söz konusu olduğunda, davayı incelemekle yetkili mahkeme, sözleşmeyi yapan idarenin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir.
Tam Yargı Davasında Süreler
Tam Yargı Davası açma süresi, idari işlem veya eylemin özelliğine ve zararın tespit edilmesine bağlı olarak farklı durumlarda işler.
İdari Eylemler Nedeniyle İdari Yargıda Doğrudan Tam Yargı Davası Açma Süresi
İdari eylemlerden hakları ihlal edilenler, bu eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde ve en geç eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelidir. İsteklerin kısmen veya tamamen reddedilmesi durumunda, reddedilen işlemi takip eden günden itibaren dava açma süresi içinde tam yargı davası açılabilir. İdare, isteğe cevap vermezse, 30 gün sonra istek reddedilmiş sayılır ve bu durumda da dava açma süresi işler.
İdari İşlemler Nedeniyle İdari Yargıda Doğrudan Tam Yargı Davası Açma Süresi
- Genel Dava Açma Süresi: İdari işlemin tebliğinden itibaren idare mahkemelerinde 60 gün ve vergi mahkemelerinde 30 gün içinde tam yargı davası açılmalıdır. Bu süreler hak düşürücü nitelikte olup, idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren işler.
- Özel Dava Açma Süresi: İdari işlemlerin niteliğine göre özel yasalarda veya maddelerde belirtilen süreler de uygulanabilir. Özel süre, idari işlemde açıkça belirtilmelidir. Aksi takdirde genel dava açma süreleri geçerlidir.
İdari Makamlara İşlem veya Eylem İçin Başvuru Halinde Tam Yargı Davası Açma Süresi
İdari makamlara bir işlem veya eylem yapılması için başvurulması durumunda, idarece cevap verilmesi beklenir. Cevap verilmezse veya cevap kesin değilse, otuz günlük sürenin bitmesinden sonra dava açma süresi içinde dava açılabilir. Cevap alındıktan sonra da dava açılabilir, ancak bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren 4 ayı geçemez.
- Özel Durumlar: İdari işleme karşı önce iptal davası açılması halinde, iptal davasının karara bağlanmasından sonra tam yargı davası açılabilir. İdari işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı da dava açma süresi işler.
İdarenin Sorumluluğu
İdarenin sorumlu olabilmesi için, kamu hizmetinin hazırlarken, sunarken veya yürütürken idarenin tek taraflı (işlemler, eylemler) ve sözleşmelerden başka kişilerin zarar görmesi ve idarenin verdiği zarar ile faaliyeti arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. İdarenin sözleşme dışı sorumluluğu da hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hizmet Kusuru
Genel olarak, hizmet kusuru idarece yürütülen bir hizmetin kurulması, düzenlenmesi veya işleyişindeki bozukluk, aksaklık veya eksiklik olarak tanımlanmaktadır. Kamu görevlileri tarafından ifa edilen idareye ve yürüttüğü hizmetlere ilişkin kusurlu davranışlar idarenin sorumluluğunu gerektirir. Hizmet kusuru, genel, anonim ve objektiftir. Hizmet kusuru ilk ve asli sorumluluk olduğu için somut olayda hizmetin işleyişiyle ilgili idareye yönelik kusur atfedilemiyorsa, bu ispatlanamamışsa idare aleyhine açılan davanın reddi gerekir. Bunun en tipik örneğini de deprem oluşturmaktadır.
Hizmet Kusurunu Oluşturan Durumlar
- Hizmetin Kötü İşlemesi: Hizmetin beklenilen özen, titizlik, dikkat ve kalitede yürütülmemesi nedeniyle bir zarar meydana gelmişse hizmetin kötü işlediğini söylemek mümkündür.
- Hizmetin Geç İşlemesi: Kamu hizmetinin düzgün ve hukuka uygun şekilde yürütülmesi gereklidir. Ayrıca idarenin sunduğu kamu hizmetini beklenen olağan süre içinde ve zamanında gerçekleştirmesi idare açısından bir yükümlülük oluşturur. Zira hizmetin geç işlemesi veya yavaş işlemesi sorumluluğu gerektiren bir idari kusurdur.
- Hizmetin Hiç İşlememesi: Kamu hizmetinin idare tarafından hiç yapılmamasıdır. Danıştay; idarenin yerine getirmesiyle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde idarenin hareketsiz kalmasını açık hizmet kusuru saymaktadır.
Kişisel Kusur
Kusur sorumluluğunda ikinci sorumluluk türü “kişisel kusur” dur. “Hizmetten ayrılabilen kusur” da denilen kişisel kusur belirsiz bir kusur türüdür. Kişisel kusur, kamu görevlilerinin görevlerinin ifasından ayrılabilir nitelikte olan kusurlarıdır ve idarenin sorumluluğuna yol açmaz. Örneğin devlet hastanesindeki baş hekimin mesai saatleri dışında yaptığı hatalı muayene sonucu hastanın zarar görmesi gibi. Başlıca kişisel kusur halleri:
- Kamu görevlisinin suç niteliği taşıyan davranışları,
- Yargı kararlarına uymama,
- Kamu görevlisinin ağır kusuru
- Kamu görevlisinin kötü niyetli davranması
Kusursuz Sorumluluk
İdare hukukunda kusura dayalı, yani hizmet kusuruna dayalı sorumluluk birinci ve esastır. Kusursuz sorumluluk istisnai bir sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, idarenin hiçbir kusuru olmasa dahi, idari faaliyetler ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasının mümkün olması halinde, idare zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Kusursuz sorumluluk belli başlı iki ilkeye dayanmaktadır: Tehlike (risk) ilkesi ve kamu külfetleri karşısında eşitlik (fedakarlığın denkleştirilmesi)
Kusursuz Sorumluluğun Şartları
- İdari Davranış
- Zarar
- Nedensellik Bağı
Danıştay bir kararında idarenin sorumluluğunun koşullarını detaylı bir şekilde şöyle açıklamıştır.
“…İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edilebilmek için ortada bir zararın bulunması ve bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması yani zararla idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Ancak idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesi için bu genel şartların yanı sıra ilgililerin zarara uğramasına neden olan idari işlem veya eylemin hizmet kusuru oluşturması ya da kusursuz sorumluluk esasının uygulanmasına elverişli olması ve hizmet kusurunun varlığının, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi sebebiyle şahıslara ve şahsi mülkiyete bir zarar verilmesi halinde bu zararın hizmet sahibi idarelerce tazmini gerekmektedir, idareyi böyle bir zararın tazmini ile sorumlu tutabilmek için öncelikle ortada tazmini gereken bir zararın bulunması, zarar gören kişinin kendi kusurundan kaynaklanmaması, kamu görevlileri dışında idare ile hukuki bir ilişi içinde olmayan üçüncü kişilerin eyleme sebebiyet vermemesi ve mücbir sebep bulunmaması halinde illiyet bağının kurulması sonucu idarenin sorumluluğundan bahsedebilmek mümkün olacaktır.”
İdarenin Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Haller
- Mücbir Sebep : Deprem, sel, aşırı yağış, yıldırım düşmesi, toprak kayması vb. Bu durumda idarenin davranışı ile zarar arasında bir nedensellik bağı kurulamayacağı için idarenin hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
- Umulmayan Hal (Beklenmeyen Durum): Genellikle kaza biçiminde ortaya çıkmaktadır. Beklenmeyen hal, söz konusu olduğu takdirde idarenin kusurlu sorumluluğunu ortadan kaldırır kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.
- Zarar Görenin Kusuru: Zarar, zarar görenin kusuru sebebiyle meydana gelmişse idarenin hem hizmet kusuru hem kusursuz sorumluluğu duruma göre kısmen veya tamamen ortadan kalkar.
- Üçüncü Kişinin Kusuru: Üçüncü şahısların eylem ve davranışlarının zararın oluşmasında katkıda bulunması idarenin sorumluluğunu etkileyen bir unsurdur. Bazı hallerde idarenin hizmet kusuruna dayanan sorumlulukta üçüncü kişinin davranışları, ya idarenin sorumluluğunu bütünüyle ortadan kaldırır ya da üçüncü şahsın kusuru ölçüsünde azaltır. Kusursuz sorumluluk halinde ise, üçüncü kişinin işe karışmış olması idareyi sorumluluktan kurtarmaz. Ancak idare tazminatı ödedikten sonra üçüncü kişiye rücu edebilir.
DİKKAT : idare hukukunda tam yargı (tazminat davaları) ulaşımdan sağlığa, imardan güvenliğe kadar birçok alanda uygulama sahası bulmaktadır. İdarenin sorumluluğu kusura dayalı olabileceği gibi kusursuz sorumluluk hallerinde de idare ilgililere tazminat ödemektedir.
Sonuç
İdare aleyhine açılan tazminat davaları yani tam yargı davası süreçlerinde her zaman beklenmeyen ve mevzuatın çok farklı yerlerine temas eden olaylarla karşılaşılabilir. Yani her somut olay kendi içerisinde bir çok farklı aşama içeriyor olabilir. Bu nedenle sürece girişmeden önce ihtimallere göre ön hazırlık yapılmalıdır. Hatalı veya ihmali işlemlerden kaçınılmalıdır. Bu konuda hak kaybına uğramamak için bizimle İLETİŞİM geçiniz.
İletişim Bilgileri
- Telefon Numarası : 0 (530) 833 45 88
- E-Posta Adresi : av.secililaydasonmez@gmail.com
- Adres : Adalet Mah. Manas Bulv. No:44 Ata Plaza A Blok Kat : 3 Daire : 7 Bayraklı-İZMİR
- Mesai Saatleri : Hafta içi 09.00 – 18.00