Hizmet Tespit Davası
İçindekiler
- 1 Hizmet Tespiti Davası Kime Karşı Açılır?
- 2 Hizmet Tespit Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
- 3 Hizmet Tespit Davası Açılmadan Önce Arabulucuya Başvuru Zorunluluğu
- 4 Hizmet Tespit Davasının Şartları
- 4.1 Davacının Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-A Maddesine Göre Sigortalı Sayılması
- 4.2 Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Sigortalı Sayılan Çalışmadan Haberdar Olmaması
- 4.3 İşçi İle İşveren Arasında Bir Hizmet Sözleşmesinin Varlığı
- 4.4 İşçinin İş Görme Edimini Yerine Getirmiş Olması
- 4.5 5510 Sayılı Kanun’un 6. Maddesinde Belirtilen Sigortalı Sayılmayan Kimseler Arasında Yer Almama
- 5 Hizmet Tespiti Davasında Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süre
- 6 Hizmet Tespit (Sigortalılığın Tespiti) Davasında İspat
- 7 Hizmet Tespit Davasının Hukuki Sonuçları
- 8 Hizmet Tespit Davasıyla İlgili Yargıtay Kararı
- 9 Sonuç
- 10 İletişim Bilgileri
Hizmet tespiti davası, sosyal güvenlik kurumuna hizmet süreleri hiç bildirilmemiş veya eksik bildirilen, sürekli çalışmasına rağmen işe giriş çıkış yaptırılan, SGK girişleri geç yaptırılan veya sigortasız çalıştırılan işçilerin işverene karşı açacağı davadır. Anayasada yer alan sosyal güvenlik hakkına ilişkin olarak ortaya çıkan hizmet tespiti davası kamu düzenini ilgilendirir. 5510 sayılı Sosyal Sigorta ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 86’da hizmet tespiti davası; aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içinde iş mahkemelerine başvurarak prim ödeme gün sayılarını tespit ettirebilmek için açtıkları davadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre İş Kanunu’na göre işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesine veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözülmesi için lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulmakta; bu mahkemeler Sosyal Güvenlik Kurumu ile hak sahipleri arasındaki hukuki uyuşmazlıklardan doğan dava ve itirazlara da bakmaktadırlar. SGK’nın davalı olduğu 4/a sigortalılık hizmet tespit davalarında;
- Sigorta Başlangıcının Tespiti,
- Sigortalılık Sürelerinin Tespiti,
- SSK Tarım Sigortalılığının Tespiti,
- Fiili Hizmet Zammı Sürelerinin Tespiti,
- Geçerli Sigortalılık Statüsünün Tespiti,
- Prime Esas Kazancın Tespiti,
Çakışan hizmet sürelerinin tespiti gibi daha özellikli konuların dava konusu edildiği görülmektedir.
Hizmet tespiti davası için 64. maddenin 2. fıkrasına getirilen yeni düzenleme ile “hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma re’sen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya, davalı yanında Fer’i müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.” şeklindedir.
Hizmet tespiti davası, sosyal güvenlik kurumuna hizmet süreleri hiç veya eksik bildirilen, sürekli çalışmasına rağmen işe giriş çıkış yaptırılan, SGK girişleri geç yaptırılan veya sigortasız çalıştırılan işçilerin işverene karşı açacağı bir dava türü olduğundan bahsetmiştik. Primi ödenmeyen sürelerin belirlenebilmesi için “hizmet tespiti” adı verilen işveren ve Sosyal Sigortalar Kurumu (Sosyal Güvenlik Kurumu) aleyhine işçi veya hak sahipleri tarafından iş mahkemesine dava açılır ve bu dava sonucunda primi ödenmeyen süreler tespit edilir. İşveren ve Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı birlikte açılmayıp, bunlardan birinin yokluğu halinde açılıp, alınacak kararların infazı sonuç doğurmaz. Zira işveren ile birlikte denetim görevini yerine getirmeyen Sosyal Güvenlik (Sigortalar) Kurumu, işçinin alacağı ilam ile mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarını dikkate alarak işverenden primleri tahsil edebilir. 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre; “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.”
İşçinin ölümü halinde iştirak halinde mirasçılar söz konusu olur. Bu durumda, tüm mirasçıların davaya dâhil edilmesi gerekmektedir. Hizmet tespitine yönelik bu tür davalar kamu düzenine ilişkindir. Murisin davalı işverene ait işyerindeki çalışması nedeniyle düzenlenen belge ve kayıtlar ile ücret ödenmesine ilişkin belgeler getirilmelidir. Murisin imzasını taşıyan belgelerdeki sürelere itibar edilmelidir.
Dava dilekçesinde hizmet süresi ve ücret miktarı mutlaka belirtilmelidir. Mahkeme kararında hangi ücret düzeyinde tespit yapılmış ise, bunun sonucunda primler işverenden tahsil edilmektedir. 5510 sayılı kanunda aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlamaları halinde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınacağı yolunda kural öngörülmüştür. (SSGSSK madde 86)
Hizmet Tespiti Davası Kime Karşı Açılır?
Hizmet tespiti davasında 11.09.2014 öncesinde; davalı olarak, hem işçiyi çalıştıran işverenin, hem de Sosyal Güvenlik Kurumunun gösterilmesi gerekmekteydi. Ancak, 11.09.2014 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan kanun değişikliği sonrasında; hizmet tespiti dava dilekçesinde, Sosyal Güvenlik Kurumu davalı taraf olarak gösterilmemektedir. Davalı taraf olarak, sadece işveren gösterilmektedir.
Mahkeme tarafından dava, Sosyal Güvenlik Kurumuna resen ihbar edilir, bunun üzerine SGK tarafından davaya davalı yanında fer’i müdahil olarak katılır. SGK, yanında katıldığı taraf kanun yoluna başvurmasa bile, kanun yoluna başvurabilir. SGK Yargılama sonunda verilecek kararı, kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür. SGK, bu davada taraf olmayıp fer’i müdahil olacağı için, dava sonucu verilen kararda, SGK aleyhine veya lehine yargılama giderlerine hükmedilemez.
İşçinin hizmet tespitine konu farklı işverenlere ait çalışma dönemleri varsa, her bir işveren aleyhine ayrı ayrı dava açılması gerekmektedir. Birden fazla işveren hakkında aynı dava dilekçesi ile dava açılabilmesi için, bu işverenler arasında zorunlu veya ihtiyari bir dava arkadaşlığının bulunması gerekir. Aksi takdirde aynı dava dilekçesiyle birden fazla işveren hakkında dava açılabilmesi mümkün değildir.
Bu konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek için “Hizmet Tespit Davası Dilekçe Örneği” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Hizmet Tespit Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Hizmet Tespit Davası İçin Görevli Mahkeme; İş Mahkemeleridir. İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri olur. İş hukukundan doğan uyuşmazlıklar için dava şartı, arabuluculuğa başvurmaktır; ancak hizmet tespit davası için arabuluculuğa başvurma şartı aranmamaktadır. Direkt olarak arabuluculuğa başvurmadan görevli mahkemelerde dava açılabilir.
Hizmet Tespit Davası İçin Yetkili Mahkeme, davalının, dava açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. 7036 sayılı İş Kanunu, birden çok davalı olması durumunu da düzenlemiştir. Birden çok davalının bulunması halinde; herhangi bir davalının, davanın açılacağı tarihteki yerleşim yeri yetkili mahkeme olur. Dava, SGK’ya karşı açılacaksa işlemin yapıldığı kurumun yerine göre, yetkili mahkeme belirlenir.
Hizmet Tespit Davası Açılmadan Önce Arabulucuya Başvuru Zorunluluğu
İş Mahkemeleri Kanunun 3. maddesinin 1.fıkrası uyarınca 01.01.2018 tarihinden itibaren; Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması dava şartı olarak getirilmiştir. Ancak hizmet tespit davaları niteliği itibariyle kamu düzenini ilgilendirdiği için arabulucuya başvuru zorunluluğu olmadan doğrudan dava açılabilecektir. Yine başka bir istisna olarak hizmet tespit davası açılmadan önce SGK’ya başvuru zorunluluğu da bulunmamaktadır. Özetle hak iddia eden sigortalı, SGK veya arabulucuya başvurmadan doğrudan bu davayı açma hakkına sahiptir.
Hizmet Tespit Davasının Şartları
Hizmet tespit davasının şartları şunlardır;
- Davacının Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-a maddesine göre sigortalı sayılması,
- Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sigortalı sayılan çalışmadan haberdar olmaması,
- İşçi ile işveren arasında bir hizmet sözleşmesinin varlığı,
- İşçinin iş görme edimini yerine getirmiş olması,
- 5510 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen sigortalı sayılmayan kimseler arasında yer almama gibi şartlar bulunmaktadır.
Davacının Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-A Maddesine Göre Sigortalı Sayılması
5510 sayılı Kanun’un 4/1-a maddesi; Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağını belirtmiştir. Kanunun bu maddesi bakımdan hangi türden sigortasız çalıştırılan işçinin hizmet tespit davası açabileceği belirlenmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Sigortalı Sayılan Çalışmadan Haberdar Olmaması
5510 sayılı SSGSSK m.86/9 maddesine göre; aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar hizmet tespit davası açabilir.
İşçi İle İşveren Arasında Bir Hizmet Sözleşmesinin Varlığı
4857 sayılı İş Kanunu’na göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, kanunda aksi belirtilmediği takdirde özel bir şekle tâbi değildir. İş kanununun yaptığı bu tanımdan da görüleceği üzere iş sözleşmesinin iş görme, ücret ve bağımlılık olmak üzere üç tane zorunlu unsuru bulunmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hizmet sözleşmesinin tanımı 393. maddesi ile şu şekilde yapmıştır: “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”
Hem Borçlar Kanunu hem de İş Kanununda yapılan tanımlarda paralel olarak iş görme, ücret ve bağımlılık iş sözleşmesinin unsurları olarak düzenlenmiştir.
İşçinin İş Görme Edimini Yerine Getirmiş Olması
Her ne kadar iş görme edimi olarak burada bahsetsek de ücret ve bağımlılık unsurlarını bir arada düşünmek gerekmektedir. Kısaca bahsetmek gerekirse;
İş görme; iş sözleşmesindeki iş görme edimi işçi tarafından yerine getirilmektedir. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça ve halin icabından da anlaşılmadıkça işçi, bizzat ifa yükümlülüğü bulunmaktadır.
Ücret; işçinin iş görme edimini yerine getirmesi karşılığında işveren ya da üçüncü kişilerce işçiye para olarak ödenen tutardır.
Bağımlılık; işçinin, işverenin emir ve talimatlarına uyması, işverenin denetimi ve gözetimi altında çalışması ve işverenin kimi zaman vereceği cezayı kabul etmesidir. Bağımlılık unsuru iş sözleşmesinin zorunlu bir unsurudur. Bağımlılık unsuru, İş sözleşmesini diğer iş görme sözleşmelerinden ayırt etmemizi sağlayan en önemli unsurdur. Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre; “Bağımlılık” olgusu gerçekleşmeyince de ücret ödenmiş olsa bile, hizmet akdinin unsurları oluşmamış sayılmaktadır.
İşte bu noktada uygulamada hizmet tespit davalarında iş gören kişinin işçi olup olmadığı hususunun belirlenmesi noktasında bir takım problemler uyuşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Zira iş gören kişinin bağımsız çalışan biri olması halinde çalışan kişi tarafından hizmet tespit davası açılamayacaktır. Daha başka bir ifade ile böyle bir kişinin açmış olduğu hizmet tespit davası mahkemece kabul görülmeyecek ve reddedilecektir. Bu tür durumlarda sigortasız çalıştırılan işçinin iş sözleşmesi ile çalışıp çalışmadığı belirlenirken bağımlılık unsurunun sağlanıp sağlanmadığı mutlaka tespit edilmelidir.
5510 Sayılı Kanun’un 6. Maddesinde Belirtilen Sigortalı Sayılmayan Kimseler Arasında Yer Almama
Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları hükümlerinin uygulanmasında;
- İşverenin işyerinde ücretsiz çalışan eşi,
- Aynı konutta birlikte yaşayan ve üçüncü derece dahil bu dereceye kadar hısımlar arasında ve aralarına dışardan başka kimse katılmaksızın, yaşadıkları konut içinde yapılan işlerde çalışanlar,
- Ev hizmetlerinde çalışanlar (Kanunun ek 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sigortalı olanlar ile ücretle aynı kişi yanında ay içinde 10 gün ve daha fazla süreyle çalışanlar hariç),
- Askerlik hizmetlerini er ve erbaş olarak yapmakta olanlar ile yedek subay ve yedek astsubay okulu öğrencileri,
- Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla; yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kuruluş tarafından ve o kuruluş adına ve hesabına Türkiye’ye üç ayı geçmemek üzere bir iş için gönderilen ve yabancı ülkede sosyal sigortaya tabi olduğunu belgeleyen kişiler ile Türkiye’de kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, yurt dışında ikamet eden ve o ülke sosyal güvenlik mevzuatına tabi olanlar,
- Yüksek okullarda fiilen normal eğitim süreleri içinde yapılan, tatbikî mahiyetteki yapım ve üretim işlerinde çalışan öğrenciler,
- Sağlık hizmet sunucuları tarafından işe alıştırılmakta olan veya rehabilite edilen, hasta veya malûller,
- 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri gereği sigortalı sayılması gerekenlerden 18 yaşını doldurmamış olanlar,
- Kamu idarelerinde ve Kanunun ek 5 inci maddesi kapsamında sayılanlar hariç olmak üzere, tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; tarımsal faaliyette bulunan ve yıllık tarımsal faaliyet gelirlerinden, bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın aylık ortalamasının, bu Kanunda tanımlanan prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenler ile 65 yaşını dolduranlardan talepte bulunanlar,
- Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlardan, aylık faaliyet gelirlerinden bu faaliyetine ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarı, prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenler,
- Kamu idarelerinin dış temsilciliklerinde istihdam edilen ve temsilciliğin bulunduğu ülkede sürekli ikamet izni veya bu devletin vatandaşlığını da haiz bulunan Türk uyruklu sözleşmeli personelden, bulunduğu ülkenin sosyal güvenlik kurumunda sigortalı olduğunu belgeleyenler ile kamu idarelerinin dış temsilciliklerinde istihdam edilen sözleşmeli personelin uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri çerçevesinde ve temsilciliğin bulunduğu ülkenin ilgili mevzuatının zorunlu kıldığı hallerde, işverenleri tarafından bulunulan ülkede sosyal sigorta kapsamında sigortalı yapılanlar,
- Gençlik ve Spor Bakanlığı, Spor Genel Müdürlüğü, Türkiye Futbol Federasyonu, bağımsız spor federasyonları tarafından yapılan her türlü gençlik ve spor faaliyetleri ile bu faaliyetlerle ilgili kamp, eğitim ve hazırlık çalışmalarında süreklilik arz etmeyecek şekilde görevlendirilenler,
- 30 uncu maddenin üçüncü fıkrasının (b) bendi kapsamında olanlar hariç olmak üzere, yaşlılık aylığı almaktayken bu aylıkları kesilmeksizin 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışanlar,
sigortalı sayılmazlar. Yukarıda belirtilen kişiler arasında sayılanlar sigortalı sayılmadıkları için hizmet tespiti davası açamazlar.
Hizmet Tespiti Davasında Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süre
Hizmet tespit davasında Sosyal Güvenlik Kanunu’nun ilgili maddelerinde belirtilen 5 yıllık sürenin niteliği konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Yargıtay bu süreyi hak düşürücü süre olarak dikkate almaktadır. Hak düşürücü süre olması sebebiyle davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve re’sen dikkate alınabilir. Buna göre, işçi çalıştığı süre içerisinde sigortalı olmanın koşullarını taşıması durumunda, iş akdinin sona erişini takip eden yılın başından itibaren 5 yıl içerisinde hizmet tespit davası açabilir. Bu sürenin geçmesi durumunda işçinin herhangi bir hak talebi söz konusu olamaz. Beş yıllık sürenin hizmetin geçtiği yılın sonundan başlamasındaki amaç, sigortalı kişinin çalıştığı süre içerisinde işverene karşı böyle bir davayı açmakta karşılaştığı güçlükler ve işçinin işverenle karşı karşıya gelmesini önlemektir.
Yargıtay içtihatlarında da kesinleştirildiği üzere, sigortalının aynı işyerine birden fazla girmiş olması, hak düşürücü süre üzerinde herhangi bir etki doğurmaz. Hak düşürücü süre, her işten ayrılış için ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Ayrıca, sigortalı işe giriş bildirgesi işveren tarafından Kuruma verilmiş, fakat prim belgeleri verilmemiş ve primleri ödenmemişse hak düşürücü süre söz konusu olmadan dava açılabilir. Örneğin, işçi bir işyerinde 09.05.2013 tarihinde sigortasız olarak çalışmaya başlamış ve 24.10.2013 tarihinde işten ayrılmış olsun. İşçinin bu dönem için hizmet tespit davası açma süresi çalışmanın ait olduğu yılı takip eden yılbaşından itibaren yani 01.01.2014 tarihinde başlar. Aynı işçinin, hak düşürücü süre içerisinde aynı işyerinde tekrar işe başlıyor olması 01.01.2014 tarihinde başlamış olan hak düşürücü sürenin durmasına ya da kesilmesine neden olmaz. Söz konusu 5 yıllık sürenin hak düşürücü süre olması sebebiyle aşağıdaki durumlarda hizmet tespit davaları zamanaşımına uğramaz. Bu durumlar;
- Müfettiş durum tespit tutanağı ya da tahkikat raporlarıyla çalışma tespit edilmişse,
- Asgari işçilik incelemesi neticesinde işverenden sigortalının primleri işverenden Kurumca icra yoluyla tahsil edilmişse,
- İşveren imzalı ücret tediye bordrosunda sigortalıdan sigorta primi kestiğini açıkça gösterdiği halde sigorta primini götürüp Kuruma yatırmamışsa,
- Sigortalı durumunda iken memurluğa geçmiş olursa,
- İşe giriş bildirgesi Kuruma süresinde verilmiş; fakat bordrosu ve primi SGK’ ya intikal ettirilmemişse,
- İşçilik hakları tazminatlarına (ihbar, kıdem tazminatı, ücret alacağı vs.) ilişkin aynı döneme ait kesin hüküm niteliğini taşıyan yargı kararları varsa hizmet tespit davaları zamanaşımına uğramaz.
Hizmet Tespit (Sigortalılığın Tespiti) Davasında İspat
Hizmet tespit davası niteliği itibariyle tespit davası olup bu davaya özgü yargılama usulü benimsenmektedir. Bu durum kamu düzeninden sayılmakla birlikte Hakim’e resen araştırma yapma yetkisi verilmektedir. Hakim, yargılamaya ışık tutacak belge ve bilgileri toplar ve ilgili kurumlara müzekkere yazarak bu bilgi ve belgeleri dosyaya kazandırır.
Hizmet Tespit Davasında Deliller
Hizmet tespit davası açmak isteyen işçi ve vekili, işçiye ait varsa işe giriş bildirgesi, ücret ödemelerine dair varsa banka kayıtları ve her türlü yazılı delil ile davasını ispatlayabilir. Ek olarak tanık delili ile de dava ispat edilebilir. Bu noktada tanıkların salt beyanına bakılarak hüküm kurulmaz. Tanıkların ilgili iş yerinde çalışıp çalışmadığı, çevre iş yerlerinden alınacak bilgi ve belgeler ile kolluk tarafından tespit edilmelidir.
Yargıtay’a göre Hizmet Tespit Davasında Yazılı Delillerin Değerlendirilmesi
Yazılı delil yargı sistemimizin en önemli delillerindedir. Bu sebeple de yazılı delilin varlığı oldukça önemlidir. İşe giriş bildirgesi vb. evrakların Kurum’a bildirilmiş olması işçi bakımından yazılı delil oluşturmaktadır. Yerel Mahkeme hizmet tespit davası yargılamasında öncelikle yazılı delillerin varlığını araştırmalı sonrasında tanık delili var ise bunu değerlendirmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında (2005/21-60 Esas) şu ifadelerle yargılama için izlenmesi gereken süreci izah etmiştir :
”Bu davalarda da iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, aynı dönemde iş yerinde çalışanlar saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı açıklanmalı, gerektiğinde komşu iş yeri çalışanlarının da bilgilerine başvurularak gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde kanıtlanmalıdır.”
Yargıtay’a göre Hizmet Tespit Davasında Tanık Delilinin Değerlendirilmesi
Yargıtay Daireleri vermiş oldukları kararlarda yargılamada nelere dikkat edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Hizmet tespit davalarında herhangi bir ispat şartı ön görülmemiş olup dava tanık ile ispatlanabilir. Yalnızca tanık beyanına başvurulması ise hüküm kurmaya elverişli değildir. Bu tanığın beyanlarının doğruluğu ve tanığın gerçekten ilgili iş yerinde veya yakınında çalışıp çalışmadığı araştırılmalı ve buna göre tanık beyanı hükme esas alınmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında (2005/21-60 Esas) tanık deliline başvurulması halinde ne yapılması gerektiğini şu şekilde izah edilmiştir :
”…İfadeleri hükme dayanak kılınan tanıkların, işyeri yada komşu işyeri çalışanları olduklarından kuşku duyulmamalı, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir. Bu kişilerin, hizmet tespiti istenen tarihte, işyeri-komşu işyeri sigortalısı yada işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, bu yönde yapılacak araştırma gerekirse zabıta marifetiyle yaptırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli ayrıca, söz konusu iş yerinin 506 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığı da araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.”
Hizmet Tespit Davasının Hukuki Sonuçları
Kurum, hizmet tespit davası sonucunda mahkemenin verdiği kesinleşmiş ilamın gereğini yerine getirmek zorundadır. Aksi takdirde, taraflar temyiz haklarını kullanabilirler. Sosyal Güvenlik Kurumu mahkeme tarafından hüküm altına alınan çalışma süreleri için işverene tebligat çıkararak o döneme ait belgeleri verme ve prim ödeme yükümlülüklerini yerine getirmesini ister. İşveren prim belgelerini vermezse Kurum re’sen prim tahakkuk belgesini düzenler. Yapılan re’sen tescil neticesinde mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından dikkate alınır.
Ayrıca söz konusu sürelere ilişkin sigorta primine esas kazanç tutarları üzerinden hesaplanacak prim tutarları ile 5510 sayılı Kanun’un 89. maddesi uyarınca hesaplanacak gecikme zammı işverenden istenmektedir. Unutulmamalıdır ki, 5510 sayılı Kanun ile prim ödeme yükümlülüğü tamamen işverene verilmiş, sigortalıya ise bu konuda herhangi bir görev verilmemiştir. 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesine göre; 4’üncü maddenin birinci fıkrasının a bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder.
Kurum tarafından tahakkuk ettirilen primlerin işverence ödenmemesi halinde, söz konusu olan çalışma süresi işçinin emekli olması için gereken süreye dâhil edilmeyecektir. Bu durum, işveren primlerinin işçi tarafından ödenmesini gerektirebilir. Fakat Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2006/3797 esas no’lu ve 2006/13179 sayılı kararında; “506 sayılı Yasa’nın 79/10. maddesinde ‘yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurum’ca tespit edilmeyen sigortalıların çalışmalarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının nazara alınacağı’ belirtilmiştir. Yasa’da başka bir koşul öngörülmemiş olup, prim borçlarının ödenmesinden işverenler sorumlu olduğuna, ödenmeyen primlerin tahsil ve takibinden de kurum yetkili ve görevli bulunduğuna göre, Yasa’nın öngördüğü şekilde çalışmaları bildirmeyen işveren ve çalışmayı tespit etmeyen kurumun bu davranışlarının sonucu sigortalıya yüklenmemelidir. Aksi bir düşünce sigortalının hiçbir zaman yaşlılık aylığına ulaşamaması gibi bir sonucu da doğurabilir, bu da sosyal güvenlik ilkeleri ile bağdaşmaz.” denilerek işçinin lehine bir karar tesis edilmiş ve işçinin sosyal güvenlik hakkı korunmaya çalışılmıştır.
Hizmet Tespit Davasıyla İlgili Yargıtay Kararı
1.Emsal Kararı
”Davacının hizmet süresi taraflar arasında çekişme konusudur. İş yargılamasında çalışma olgusunu ve hizmet süresinin, kısaca kıdemini ispat yükü, genel ispat kuralı gereği iddia eden işçiye aittir. İşçi açılan işçilik davası sırasında hizmet süresinin tespiti ile ilgili olarak işçilik alacaklarından bağımsız olarak hizmet tespiti davası açmış olabilir. Bu durumda hizmet süresine bağlı işçilik alacakları davasının sonuçlanması, hizmet tespiti davasının sonucuna bağlıdır. Bu nedenle hizmet tespit davasının bekletici mesele yapılması gerekir… Açılan hizmet tespit davası davacının İş Kanunundan doğan işçilik alacaklarını doğrudan etkilediğinden ve bu istekler için ön sorun oluşturduğundan hizmet tespiti davası sonucunun beklenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ile açılan hizmet tespit davası bekletici mesele yapılmadan karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 06.11.2014 T., 2014/13539 E. 2014/20279 K.)
2.Emsal Kararı
“Kural olarak kişi hizmet tespiti davası açmaya zorlanamaz. Ancak açılmış olan bir hizmet tespiti davası olduğundan, hizmet tespitine ilişkin davanın sonucu ücret alacakları isteklerini içerir davayı etkileyeceğinden, tespit davası bekletici mesele yapılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup sair yönler incelenmeksizin kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 02.10.2019 T., 2017/24376 E. 2019/17964 K.)
3.Emsal Kararı
“Hizmet tespiti davalarının yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/9.maddeleri oluşturulup bu davalar için özel bir ispat yöntemi öngörmemiştir. Hizmet tespiti davaların niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği için yargılamasının özel bir duyarlılık ve itina ile yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihatlarındandır. Ayrıca hizmet tespiti davalarında Sosyal Güvenlik Kurumu veya ilgili şubesine husumet yöneltilmesi gerekir.” (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 23.09.2016 T., 2016/13980 E. 2016/11605 K.)
4.Emsal Kararı
“Yapılacak iş; öncelikle hizmet tespiti ile işçilik alacaklarına(ücret) ilişkin davaları birbirinden tefrik ederek yargılamalarına birbirinden bağımsız olarak devam etmek, toplanan deliller doğrultusunda sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 22.03.2018 T., 2016/12365 E. 2018/2644 K.)
5.Emsal Kararı
“…hizmet tespiti ve işçilik alacakları davaları için izlenecek yöntem ve esas alınacak kıstaslar tamamen birbirinden farklıdır. Bu noktada her iki davanın tefrik edilmesi yargılamanın sağlıklı yürütülmesi için gereklidir. Ayrı ayrı açılıp görülmeleri gerekli bu tür davaların birlikte görülmeleri bu nedenle doğru görülmemiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/21-69 Esas ve 2007/55 Karar sayılı ve 07.02.2007 tarihli kararı da bu yöndedir.
Mahkemenin bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı bir arada görmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; öncelikle hizmet tespiti ile işçilik alacaklarına ilişkin davaları birbirinden tefrik ederek yargılamalarına birbirinden bağımsız olarak devam etmek, toplanan deliller doğrultusunda işçilik alacaklarına yönelik talep yönünden sonucuna göre karar vermek; hizmet tespitine yönelik talep yönünden ise, şimdiki gibi derdestlik nedeniyle davanın usulden reddine karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın davanın usulden reddine şeklinde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 14.01.2015 T., 2014/25654 E. 2015/172 K.)
6.Emsal Kararı
“Bir kuralın kamu düzeni ile ilgisi, ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmektedir. Diğer bir anlatımla, sözü edilen gerçekler kuralın vazgeçilmezliğini; toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa, kuralın kamu düzeni ile ilgisi olduğu kabul edilmelidir. Bilimsel içtihatlarda kamu düzeninin zamana ve mekâna göre değişiklik gösterdiği kabul edilmekte devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkelerde kamu düzenine ilişkin olarak değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır. Kamu düzenine ilişkin hükümler, toplumun veya genel bir grubun menfaatlerini sağlamaya ve korumaya yönelik kurallar olmakla bu kuralların temelinde kamu yararının, genel ahlak ve adabın ve zayıfların korunması düşüncesi bulunmaktadır. Örneğin, iş hukukundaki hizmet tespit davaları kamu düzenine ilişkin davalar olup re’sen araştırma kuralına tabidir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 E., 2021/342 K. sayılı kararında da değinilmiştir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.03.2022 T., 2022/86 E. 2022/355 K.)
7.Emsal Kararı
“Hizmet tespiti davası, kişinin sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir davadır. Bir kişinin işçi sayılması için mutlak surette sigortalı çalışması gerekmez. Bu nedenle hizmet tespiti davasının reddedilmiş olması davacının işçi sıfatını haiz olmadığı ve taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığı anlamını taşımaz. Bu durumda, taraflar arasında iş akdinden kaynaklanan davanın iş mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.” (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 15.05.2017 T., 2017/6088 E. 2017/4419 K.)
Sonuç
Yukarıda konu ile ilgili olarak hizmet tespiti davasına ilişkin genel hatlarıyla bilgi verdik, hizmet davası zamanaşımı süresinin nasıl hesaplandığını genel hatlarıyla açıkladık. Çalışma durumunun kuruma bildirilmemesi veya eksik prim ödenmemesi durumlarında işçilerin yaşadıkları hak kaybının telafisi açısından hizmet tespiti davası oldukça büyük bir öneme sahiptir. Hak kaybına uğramamak için bizimle İLETİŞİM geçiniz.
İletişim Bilgileri
- Telefon Numarası : 0 (530) 833 45 88
- E-Posta Adresi : av.secililaydasonmez@gmail.com
- Adres : Adalet Mah. Manas Bulv. No:44 Ata Plaza A Blok Kat : 3 Daire : 7 Bayraklı-İZMİR
- Mesai Saatleri : Hafta içi 09.00 – 18.00